Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Anlaşılmanın eşiğinden öyküler



Toplam oy: 969
Mustafa Orman
Everest Yayınları
Kitabın açılışında, okuru bir ithaf karşılıyor. Mustafa Orman, okuru karşılayan bu ithafla birlikte, 16 öyküden oluşan bu yolculuğun derinliğini ve derdini ilan ediyor: “Kitabı eline alıp hiçbir zaman okuyamayacak olan anneme...”

Mustafa Orman’ın öyküleri daha önce Notos, Dünyanın Öyküsü, Sarnıç, Yumuşak G dergilerinde yayımlanmıştı. Bu dergileri takip eden okurlar, Orman’ın dünyasına, dili kullanma biçimine ve öykülerinin temasına aşina; dolayısıyla yazarın bu ilk kitabını okurken, eskiden gelen tanışıklığın getirdiği bilgi ile yazarın dilindeki, üslubundaki değişim ve dönüşümü takip etme şansını bulabilirsiniz.


Derdin İncinmesin, Mustafa Orman’ın ilk kitabı. Kitabın açılışında, okuru bir ithaf karşılıyor. Mustafa Orman, okuru karşılayan bu ithafla birlikte, 16 öyküden oluşan bu yolculuğun derinliğini ve derdini ilan ediyor: “Kitabı eline alıp hiçbir zaman okuyamayacak olan anneme...”


Derdin İncinmesin’i bir ilk kitap olarak değerlendirmek zor. Bunun en belirleyici nedenlerinden biri, kelimelerin, anlamların ve acıların başarılı bir şekilde bir araya getirilmesi; öykülerde, birçok yazarın kurmakta zorlandığı bir bütünlük var. Okurlar genellikle bir yazarın ilk kitabını okurken, yazarı tanımaya çalışır, onun dünyasında var ettiklerine güvenli bir mesafede kalarak, anlattıklarının işaret ettikleri üzerine düşünür. Mustafa Orman bizi acının, derdin, başka bir dilde var olma çabasının ağırlığıyla tanıştırıyor ve bunu, acıdan doğan bir samimiyetle yapıyor. Dolayısıyla okur, yazarla tanışmak için hem yazara hem de metne karşı koruduğu mesafesini yitiriyor. Mustafa Orman, Derdin İncinmesin’de, bu mücadelesinde, birilerine göre “uyum sağlayamamış” olan annesini selamlayarak, hayatın çok içine yerleşmiş ve kayıtsız kalmayı seçtiğimiz meselelerin önemini koruduğunu hatırlatıyor. Elbette ortada bilmediğimiz bir şey yok ancak yine de bu anlatının gerçekliği ve derinliği karşısında sarsılmamak mümkün değil.

 


Derdin İncinmesin’deki öyküler, kendi kuyruğunu yutan yılan misali, başlangıcı-bitişi aynı yerde olan ve uzun yıllara yayılan, hepimizin tanık olduğu kimlik, dil, özgürlük, vatan, ulus, devlet, iktidar gibi kavramlarla birbirine bağlanıyor. Öyküler, devletin, iktidarın, hayatın kendilerinden çaldıklarının gölgesinde yaşamaya devam eden karakterlerin diyaloglarıyla ilerliyor. Öykülerdeki karakterlerin karşısında da, onların dertleri karşısında da çaresiziz çünkü Mustafa Orman’ın kitabındaki haklı olanlar, haklılığından mahcup gibi, ne kadar haklı olduğunu bağırmıyor, ki bu hiç alışkın olduğumuz bir şey değil.

 

 

 

 

 

Bir yazarla tanışmanın çok ötesinde

 


Mustafa Orman’ın dilindeki olgunluk ve şiirselliğin altını özellikle çizmeliyiz. Orman’ın okurluk serüveninde farklı yazarlardan etkilendiği çok açık; bu etkilenme diline ve öykülerine de yansımış. Ancak söylemek gerekir ki bu etkilenmede Mustafa Orman’ın kendi sesi de duyuluyor; yazar, şimdiye kadar okuduğu tüm yazarları ve kitapları sindirip, bu okuma-tanıma sürecinin içerisinden kendi dilini yaratma başarısını elde etmiş gibi görünüyor. Suskunluğa terk edilmiş insanların sesini söze dönüştürmeyi, onların derdini dilde bir umut kurarak anlatmayı başarıyor.


Kitaptaki öyküler kısa, kesik cümleler gibi; yazar da kitabın okuru da en başından biliyor, öykülerin barındırdığı dertler bir nefeste anlatılacak gibi değil. Öykülerin taşıdığı yüklerin ağırlığıyla, duraksayarak, soluklanarak; yazarın hayatla, devletle, iktidarla, yaşananlarla ve yaşanma ihtimali olanlarla olan meselesinin dört bir yanıyla sohbet edebilme şansı yakalıyoruz. Mustafa Orman’ın öyküleri, bir yazarla tanışmanın çok ötesinde, yazarla yoldaşlık ettiğimiz hissi uyandırıyor.


Kitapta, temanın, konuların, acıların anlatımındaki yoğunluğu ve dilde kendini hissettiren “kıssadan hisse” cümlelerini okurken, daha sakin ve duru cümlelerle karşılaşmayı bekleyeceğiniz anlar olabilir. Kitabı okurken daha "sakin" öykülerle karşılaşma ve yoğun temanın içerisinden doğan diyaloglar üzerine düşünmek için geçiş öykülerine ihtiyaç duyuluyor. Hem dilin hem de temanın yoğun oluşu, karakterlerle ilgili detaylı bilgiyle ulaşmamızın önünde bir engel oluşturmuş. Bu yoğunluk ve okuma yorgunluğunun yanında, Mustafa Orman’ın öykülerinin temalarının çeşitlendiği, birbirinden farklı varış noktalarına götüren konularla ve daha duru bir dille kaleme alacağı ikinci öykü kitabı merakla beklenecek gibi görünüyor.

 

 

 


 

 

Görsel: Servet Kesmen

 


Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.