Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Araftaki entelektüel figür



Toplam oy: 1180
Murat Menteş
April Yayıncılık
Murat Menteş'in kendisi gibi metinleri de arafta duruyor. Yazdıklarının romanın “süper lig”ine çıkabilmesi için, cennet ya da cehennem, bir tercih yapması gerekiyor.

1980'lerin sonunda ilk kez farklı hücrelerdeki düşünceler arasında bir iletişim gerçekleşti. Bu sürecin tetikleyicisi veya kabı olarak Birikim çevresi ve İletişim Yayınları anılabilir. Solun ve Müslümanların kimi unsurlarının iletişime geçtiği, kimi zaman ortak eylemlere de konu olabildiği bir süreç. 80'lerde aynı zamanda Nurdan Gürbilek'in bir söz, imge ve görüntü patlaması olarak tanımladığı “24 Ocak liberal kapitalist ekonomik dönüşümü”yle beslenen -tüketim toplumuna geçişin olmazsa olmaz üst yapısı niteliğindeki- yoğun bir popüler kültür tüketimi dönemi başlar.

 

70'li yıllarda doğan kuşak, alacakaranlık çocukluk döneminden sonra ergenliğini pıtrak gibi çoğalan sesli, görüntülü, yazılı popüler kültür patlamasının göbeğinde yaşadı. Özel TV kanalları, Hollywood film endüstrisinin hegemonya kurması, yeni popüler kültür formlarının keşfi, stand-up'lar, mizah dergiciliğinin yeni döneme uygun çeşitlenmeleri, cinselliğin keşfi, bugün artık kanıksanan ve yerleşik hale gelen tüm formların büyük bir heyecanla keşfedildiği bir dönem.

 

O ana kadar kapalı, sınırlı bir kültürel çerçevede hareket eden Müslümanların kadim ancak yıpranmış surlarından bu popüler kültür dalgasının sızmaması düşünülemezdi. Dolayısıyla İslamcı politik hareketin hegemonya atağına paralel olarak 90'lı yılların sonundan itibaren yeni bir sosyal tip zuhur etti: Batı kültürünü, felsefesini merak eden, onun tüm yönlerini değilse de çoğu yönünü benimseyen bir Müslüman genç tipolojisi. Bu tipoloji yerel kültürel birikimi de benzer bir süzgeçten geçirdi. Arabeskin nasiplendiği genel entelektüel onay süreci, fantastiğin çizgi romanda ve sinemada keşfi, yerli edebiyatta kök arayışları (özellikle Oğuz Atay ve Ahmet Hamdi Tanpınar olmak üzere). En önemlisi Doğu’yla Batı’nın kesişim kümesinde yer alan Cemil Meriç. Her dönemin hegemonyaya aday düşüncesi, o dönemin gençleri için ana çekim merkezini oluşturur. Yeşil kuşak stratejisinin 12 Eylül pratiğine yansıması olarak İslami düşünce ve hareketin, antikomünist koruma kalkanının bir parçası olarak örgütlenmesi ve yayılması, Türk-İslam sentezinin iktidara pençesini geçirip hegemonyasını adım adım inşa etmeye başlaması ile 60-70 döneminde en parlak beyinleri devşiren sol düşüncenin yerini, İslamcılık almaya başlıyordu.

 

Her toplumsal dönemin hegemonik düşüncesi kendi potansiyelinin sınırlarına kadar genişler. Kaçınılmaz olarak mevcut olanla etkileşime girerek onlardan etkilenir ve etkiler. Böylece popüler kültürün her alanında kendi örneklerini geliştirir. Bu süreç aynı zamanda önceden çelişki ve tuhaflık olarak görülebilecek bileşimlerin ortaya çıktığı ve normalleştiği dönem olur. Popüler kültür formları, yeni düşünce tarafından (bu durumda İslamcılık) içselleştirilir, dönüştürülür ve piyasa ekonomisinin dinamikleri doğrultusunda yeniden üretilir. Ancak modern kültürel mirasın zayıf geleneği ile zengin Batı kültürünün kişisel ara bölgesinde, arafta ikamet etmeye başlayan entelektüel figür İsa'ya da yaranamaz Musa'ya da. Mahallesinde de dövülür, öteki mahallede de.

 

Murat Menteş, kendi kuşağının en parlak isimlerinden. Müslüman kimliği ve absürt roman yazarlığı ile tanınıyor. Kendi bünyesinde bu ülkenin kırk yıllık popüler kültür macerasını cisimlendirmiş, ilaveten bu çeşniye bir miktar felsefi baharat ekleyebilen bir profil. Sosyolojik olarak önemli bir toplumsal kesitin ideal örneğini oluşturuyor. İslami kültür ile beslendiği için geleneksele ve dile hakimiyeti fark yaratıyor. Dilin kuruduğu bu topraklarda önemli bir meziyet. Öte yandan Batı’nın popüler kültürüne ziyadesiyle vakıf. Aynı zamanda klasik ve modern Batı felsefesinin temel metinlerinin de ilgi alanı içerisinde olduğu aşikar. Çizgi roman, sinema, müzik alanlarındaki birikimini de sergilemekten hoşlanıyor.

 

 

(Görsel çalışma: Scott Beale)

 

 

Önceki romanlarında olduğu gibi son romanı Ruhi Mücerret'in iki kahramanı Ruhi Bey ve Civan Kazanova'nın, kendileri olabilmekten ziyade Murat Menteşçikler olduğunu iddia edebiliriz. 100 yaşını devirmiş ancak yaşından ve geçmişinden beklenmeyecek denli filozof, son İstiklal gazisi Ruhi Bey’in sosyalleşme mekanının cami olduğunu anlıyoruz. Ruhi Bey son gazi olarak ülkenin kurtuluş gününü kutlayan tüm şehirlerinin baş konuğudur. Öğretmen olan Civan ise büyük aşkını 19 Ağustos depreminde yitirdikten sonra meczuplaşan ve bu dünyadan silinmeyi, kamunun nezdinde ölmeyi seçmiş bir tip. Civan da bütün serseriliklerine rağmen, gerektiğinde tereddüt etmeden namaza durabilecek kadar camiye aşina. Bu iki kahramanın yolları liberal kapitalizmin kaptan köşkü kadrosunda yer alan reklamcılık endüstrisinin son fantastik projesi nedeni ile kesişecektir...

 

Menteş, bu metninde öncekilere göre daha derli toplu sayılabilir. Ancak, Dublörün Dilemması ile çıktığı yolda üçüncü kez aynı romanı yazmış. Romancının derdi aynı kalabilir, hayatı ve kariyeri boyu sürebilir, ancak modern romanın bir özelliği de, romanın kendisini sorun etmesidir. Bir metnin roman olabilmesi için asgari bir hacmi dolduracak cazip, dramatik ya da absürd malzemeden daha fazlasına ihtiyacı olur. Menteş'in kendisi gibi metinleri de arafta duruyor. Yazdıklarının romanın “süper lig”ine çıkabilmesi için, cennet ya da cehennem, bir tercih yapması gerekiyor. Menteş'in söyleşilerinden hedefleri ile uyumlu metinler ürettiğini çıkarsıyoruz: Hafif, hızlı, eğlendirici, arada bir patlamış mısır gibi felsefi aforizmalarla fazla yormadan düşünce kıvılcımları çaktıracak, hınzır metinler. Ancak Menteş'in zekası, birikimi ve metinlerinin dinamizmi daha fazlasının mümkün olabileceği hissiyatı yaratıyor. Vicdan sahibi, açık görüşlü bir Müslümanın popüler kültür malumatfuruşlukları olarak yad edilmek mi; Gürpınar'la başlayan, Tanpınar ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü ile sağlam bir yer açan, Oğuz Atay'la modernizm uğrağını zorlayan bir damarın zirvesini hedeflemek mi? Tercih Menteş'in.

Yorumlar

Yorum Gönder


19 değil 17 ağustos.menteş atay ve tanpınar hayranı olabilir doğrudur lakin,bu hattı izlemediği için eleştirmek ne kadar doğrudur bilmiyorum ki böyle bir dertten muzdarip olduğunu sanmıyorum.menteş eğlenceli bilgiler arası kelimeleri konuşturan bir yazar, zeki bir adam,reklam diliyle söylersek yıka ve çık.bunu da hakkıyla yapıyor ise sorun yok bence.

46%
54%

Alper Canıgüz, 6 yaşında roman kahramanı daha yaratıcıydı 100 yaşındaki Ruhi'den ama kankiler arası etkileşim yaşla ilgili kolaycılığa kaçırıp esinlendirmiş Menteş'i..

35%
65%

bu ne şimdi?

41%
59%

Oğuz Atay'dan sonra bu ülkede roman yazılmamıştır. Ancak Murat Menteş sınırları oldukça zorlamakta.

38%
62%

Murat Menteş isminin Tanpınar ve Atay'la ayn kategoride yer alabileceğini düşünmek, nereden baksanız komik bir eylem.

43%
57%

teşekkürler hayati! bir gün kendi isminizle bunları söyleme cesareti gösterdiğinizde bir şeyler değişmeye başlayabilir.

37%
63%

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.