Hasta ve geri döndürülemez biçimde sakatlanmış çocuklarla dolu bir hastanenin koridorlarında dolaşırken, Scott Stambach’in beni oraya nasıl sürüklediğini merak etmekten kendimi alamadım. Belki özel ihtiyaçları olan çocuklara öğretmenlik yapması, belki de Çernobil gibi bizi de çok yakından etkileyen bir konu seçmesi bu etkiyi yaratıyordu. Yine de ben oyumu Ivan’ın kendisinden yana kullanıyorum, çünkü bu kitapta ondan ve onun gördüklerinden daha önemli bir şey yok.
Ivan Isaenko’nun Görünmez Yaşamı, acımasızca esprili dili ve her biri kendine has bir tuhaflığa sahip karakterleriyle, daha arka kapak yazısından merak uyandırmayı başarıyor. Ivan’ın meydan okumasına karşı sessiz kalmak mümkün değil.
1986’daki nükleer faciadan bir buçuk sene sonra sadece tek bir kolla ve o kolun ucunda biri başparmak olmak üzere üç parmakla doğmuş, fazlasıyla zeki bir çocuk Ivan Isaenko. “Sağlıklı ve normal” insanlardan çok daha fazlasını yapabilmek için, dezavantajlarını avantaja çevirmeyi zor yollardan öğrenmiş. Çünkü herkesin halının altına süpürdüğü bir artıktan fazlası olmayan Ivan’ın başka bir çaresi yok. Hayali bir annenin varlığına tutunmuş ve ömründe sadece iki kez ağlamış olan bu genç adamın hayattan intikam almak için daha yaratıcı yollar bulması gerekiyor.
Ama ne yazık ki, her açıdan biçimsiz ve tam bir pislik olmanız, aşık olamayacağınız anlamına gelmez. Mazry Ağır Hasta Çocuklar Hastanesi’nde, birinin başına gelebilecek belki de en kötü şey bu. Biraz olsun umut etmek. Löseminin son evresindeki Polina ve nasırlaşmış yüreğinin altında biraz kıpırtı hisseden Ivan arasında kurulan dostluk/suç ortaklığı/aşkla birlikte hastanenin olağan düzeninde dalgalanmalar da başlıyor.
Sadist, alkolik ve ahlaksız hemşireler, ortalarda olmayan aileler, yozlaşmanın bile ötesine geçmiş bir müdür aslında Çernobil’e de zemin hazırlayan çürümüşlüğün gösteriminden başka bir şey değil. Kitabın 1940’larda geçtiğine yemin edebilirsiniz, ta ki Hemşire Natalya “2005 yılındayız, artık her evde televizyon var,” diyene kadar. Sonra yüzleşme başlıyor. İnsan ister istemez, bu insanların nerede olduklarını, o hastanenin Ukrayna’nın derinliklerinde bir yerde olup olmadığını ve daha kaç Ivan Isaenko’nun sesini dahi duyuramadan yok olup gittiğini merak ediyor. Sonra da kendi sıradan ve mutlu hayatına geri dönüyor çünkü kendi şekilsiz yaşamının farkına varmaması lazım. Çünkü hiçbirimiz için bu dünyadan çıkış yok.
Dünya Ağır Hasta İnsanlar Tımarhanesi’ne hoş geldiniz. Burada umut yok. Mutlu son yok. Mucizelere yer yok.
Yeni yorum gönder