Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Bana Tanrı'yı bağlayın!



Toplam oy: 1163
Rick Springfield // Çev. Özlem Özarpacı
Parodi Yayınları
Olur Böyle B*ktan Şeyler eğlenceli üslubu ve akıcı mizahıyla okuru kendisine bağlayan bir kitap.

Tanrı ile yapılan bir konuşma eğer sizden Tanrı’ya yönelen tek taraflı bir konuşmaysa bir sorun yok. Uhrevi dinlerde buna dua denir. Dua önemlidir, Tanrı’yla yakınlık kurmanın genelgeçer bir yoludur, kimi zaman insanı rahatlatır. Tanrı’nın sizi yanıtladığını iddia ettiğiniz noktada ise ya delilik ya da peygamberlik başlar.

 

Horatio ya da tercih ettiği isimle Bobby epey b*ktan günler geçiriyordu. Aslına bakarsanız bu b*ktan günler epeydir birbirini kovalıyordu, neredeyse doğduğundan beri. Horatio’nun Tanrı’yla ilişkisi her daim biraz çetrefilli olmuştu. Tanrı her zaman mihrabın üzerinde bir yerlerde duran, asık suratlı ve biraz kızgın bir adamdı. En azından Horatio öyle sanıyordu. Ta ki kitapçıdan aşırdığı kişisel gelişim kitabının içine not edilmiş, Tanrı’ya ait telefon numarasını arayana kadar...

 

Parodi Yayınları’ndan çıkan Olur Böyle B*ktan Şeyler, New York Times gazetesinin çok satanlar listesine de girmiş bir kitap. Geçmişi Tanrı’ya ilişkin türlü çelişkilerle dolu olan Horatio, kendisini tümüyle Tanrı’ya adamadan evvel girdiği yoldan emin olmak isteyen rahibe Alice ve kendisini doğru yolda tutma mücadelesi veren Lexington Vargas. Bu üç insanın ne gibi bir ortak özelliği olabilir ki? Yani Tanrı’yla telefonda konuşmuş olmaları dışında?

 

 

Olur Böyle B*ktan Şeyler eğlenceli üslubu ve akıcı mizahıyla okuru kendisine bağlayan bir kitap. Özellikle Tanrı’yı çatık kaşları ve kızgın bakışlarıyla değil de bayat esprileri ve kendisine atfedilen türlü uhrevi hallerle alay eden yapısıyla, genellemelerin dışında resmetmesi de hikayeyi benzerlerinden farklılaştıran bir diğer yön. Merkezine hayatta en sevdiği insan yatağa bağlı ablası olan, dindar annesi ile ergenliği arasına sıkışmış, büyümüş hali de en az ergen hali kadar beter olan Horatio’yu alan kitap, gündelik bir dile sahip. Bu dil aynı zamanda yazarın edebi kaygılar gütmektense eğlenceli ve akıcı bir hikaye yazmayı amaçladığını hissettiriyor. Bu noktada söylemek gerekir ki, yazar amacına kısmen ulaşmış. Horatio’nun ağzından anlatılan hikayenin espri dozu bir an olsun düşmezken bütün bu olup bitenin sonunda nereye varacağı merakı da okuru sonraki sayfalara taşıyor. Fakat bu elbette kitabın bütünüyle akıcı bir hikayesi olduğu anlamına gelmez. Özellikle kimi geçmişe dönüşlerde hikayenin hızı kesiliyor ve kimi yan hikayeler de asıl hikayenin hantallaşmasına sebep oluyor. Bu durum da kimi noktalarda okumayı güçleştirirken, yazarın da hikayesini nereye götürmek istediğine bu zikzaklı yolculuk sırasında karar verdiği hissini uyandırıyor. Bu kararsızlık hissinin okurda yazara ilişkin bir güvensizlik yarattığını es geçmemek gerek. 

 

Son olarak kitabın yazarlık kariyeri dışında müzisyenliği ve hatta oyunculuğu ile de tanınan ve  seksen kuşağı gençlerin gönlünde taht kurmuş yazarı Rick Springfield’den de bahsetmeden geçmeyelim. Bu isim müzik tutkunlarına pek yabancı gelmeyecektir, ne de olsa yazar aynı zamanda Grammy ödülü kazanmış bir müzisyen ve 80'lerin pop-rock piyasasına yön veren isimlerden biri. Epey yakışıklı bir beyefendi olan yazarımızın yüzünü de eskilerin ünlü dizisi General Hospital’dan ya da şimdilerde True Detective’in ikinci sezonunda yer alan Dr. Pitlor rolünden tanıyor olabilirsiniz.

 

Sonuç olarak Olur Böyle B*ktan Şeyler eğlenceli üslubu, farklı hikayesi ve sürpriz sonuyla yaklaşmakta olan sıcak yaz aylarında içinizde serin rüzgarlar estirecek türden, eğlenceli ve ferah feza bir roman.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.