Mutluluğa tek kelimelik bir karşılık bulmak istesek, pek çok insan “çocukluk” cevabını verirdi sanırım. İlkokul çağındaki bir çocuğun derdinin büyüklüğü hafta sonunun yakınlığıyla ölçülebilir çünkü. Ya da dışarda oynayarak geçireceği saatlerin uzunluğuyla... Veya doyasıya çikolata yiyip yemediğiyle... İşte, bu yüzden hiçbir çocuk zamansız büyümek zorunda kalmamalıdır. Peki, büyüdüğünüz anı hatırlıyor musunuz? Yetişkinliğe adım attığınız anı değil, çocukluğunuzu sizden alan o olayı, o hatırayı kastediyorum. Böyle bir an hatırlayamıyorsanız, kanımca şanslısınız. Çünkü onu ömür boyu boynunuzda taşımak zorunda kalmayacak, büyük bir travmayla mücadele etmeyeceksiniz; Ajay’in aksine... Aile Hayatı yarı otobiyografik bir roman, anlatansa Hint asıllı ABD’li yazar Akhil Sharma’nın çocuk sesi diyebileceğimiz Ajay.
70’li yıllarda, tası tarağı toplayıp hayaller ülkesi ABD’ye taşınmayı göze alan Hintli bir ailenin sekiz yaşındaki oğlu o... İdealist bir babası, domestik ama dominant bir annesi ve kendisinden dört yaş büyük bir ağabeyi var. Önceleri yalnızca yeni bir ülkeye, başka din ve kültürlere, yalnızca filmlerde gördüğü bir yaşam tarzına alışmanın derdinde; üstelik, azınlık olduklarının yüzlerine çarpılmadığı tek bir gün bile yokken... Fakat, ABD’ye çabucak adapte olan ve önemli bir okulun sınavlarına hazırlanan başarılı ağabeyi Birju, serinlemek için gittiği havuza çakılıp beyin travması geçirince bir anda büyüyor. Koruyucusu, hatta rol modeli diyebileceğimiz ağabeyi bir kaza sonucu bakıma muhtaç hale geliyor çünkü.
Yazar açıkça ifade etmese de satır aralarından yakalıyoruz, Ajay, ağabeyinin hak ettiği hayatı yaşıyor gibi hissediyor. Belki de bu yüzden, Birju’nun aslında işe yaramaz biri olmadığını göstermek için, yeni okul arkadaşlarına onu bir kahraman gibi anlatıyor. Gerçek başarılar yetmeyince de, bunların yerini doğaüstüne varan kahramanlık hikayeleri alıyor. Artık ağzıyla kuş bile tutsa annesini mutlu edemeyeceğini, babasını gururlandıramayacağını düşünüyor zaman zaman ve bu düşüncelere katlanamayarak Tanrı’yla konuşmak gibi kaçış yolları buluyor. İhtiyaç duyduğu cevapları kendisine Tanrı’nın elinden veriyor belki de. Bulduğu bir diğer kaçış yoluysa babasının eskiden okusunlar diye para teklif ettiği kitaplar; bir çocuğu gerçeğin acısından kurtarabilecek en sağlam can simidi... Ama yine de ileride hatırlayabileceği bir mutluluk anı yaratamıyor kendisine. Yaşamının önemli anlarının görmezden gelindiğini ya da hafife alındığını hissettiği için kırılıyor, ağabeyi öylece yatarken hayatına devam edebildiği için ise pişmanlık duyuyor.
Akhil Sharma, birçok şeyi aynı anda yapıyor Aile Hayatı’nda. Yetişkin bedeninden çıkıp çocuk zihnine ve belki de kendi hatıralarına geçerken, gerçekten de o yaşların diliyle konuşuyor. Çocukluğuna dönmüyor, çocuk oluyor. Ve sanırım bu yüzden insanın ciğerine dokunuyor satırları. Üstelik kitabın ilk taslağının 6 bin 800 sayfa olduğunu bilmek de insanı tuhaf hislere salıyor. Elimizdeki Sharma’nın 13 yılda yazdığı yaklaşık 7 bin sayfanın özetinin özeti olsa gerek. Yaklaşık 200 sayfalık bu özetin insanda yarattığı etki düşünülünce müsveddelerin Sharma’nın hayatının seyrini etkileyen başka detaylar barındırdığını anlamak çok da zor değil.
Görsel: Mert Tugen
Yeni yorum gönder