Son yıllarda en çok tartışılan Nobel Edebiyat Ödülü sahibi, Bay Mo Yan, yani Bay “Konuşma” oldu. Bay Konuşma'nın eleştirildiği, tartışıldığı nokta ise edebi üretiminden ziyade Çinli rejim muhalifleri hakkında konuşmaması, politik tavrı. Türkiye'de bizler ise konuşacak bir şey bulamadık, zira Mo Yan'ı duymamıştık bile. Neyse Can Yayınları sayesinde artık ucundan kıyısından konuşmaya başlayabiliriz, zira Kızıl Darı Tarlaları kitapçı raflarında arzı endam eyledi.
Mo Yan hakkında bilgi edinmek isteyenler, Melisa Kesmez'in SabitFikir'in Kasım 2012 tarihli 21. sayısındaki “Yeni Başlayanlar İçin Mo Yan” başlıklı yazısını okuyabilirler; biz elimizden geldiği kadarıyla kitaba eğilmeye çalışalım.
Mo Yan, Kızıl Darı Tarlaları'nın ilk bölümünü bir öykü olarak tasarlar ve bir dergide yayımlar. Sonrasında dört bölüm daha yazar, bunlar da ilk olarak dergilerde yayımlanır. 1987'de ise tamamı kitap olarak basılır. Yönetmen Zhang Yimou, daha roman yayımlanmadan okuduğu, etkilendiği öyküyü filme çekmek istediğini Mo Yan'a belirtir. Romanın kitap olarak yayımlanmasıyla aşağı yukarı eşzamanlı olarak filmi de gösterime girer; 1987'de Berlin'de G・ş Ayı'yı alır. İngilizce çevirisi ise 1993'te Red Sorghum: A Novel of China başlığıyla yayımlanır.
Kızıl Darı Tarlaları, İngilizce başlığının da ifade ettiği gibi bir tür XX. yüzyıl Çin tarihi gibi okunabilir. Ama bir tür mikro tarih elbette. Gaomi Kuzeydoğu Bucağında üç kuşağın öyküsü. Anlatıcımız birinci tekil şahıs diliyle Ninesi, Dedesi, Babası, ikinci Ninesi ve bucağındaki, köylerdeki diğer insanların öykülerini anlatıyor. Elbette döneme damgasını vuran Japon işgali, Çinlilerin Japonlara direnişleri başrolde. Mo Yan'ın da vurguladığı gibi seçtiği anlatı yöntemi (yani torunu hem anlatıcı hem de her şeyi bilen tanrı yazar olarak konumlandırmak) konuya her açıdan yaklaşmasını sağlıyor.
Kızıl Darı Tarlaları'nın anahtarı Mo Yan'ın şu sözlerinde gizli: “Yaşlılardan peri masalları, efsaneler, savaş anıları ve tarihi öyküler dinleyerek büyüdüm. Bunlar benim yazımın kaynağını oluşturdu, hepsini romanlarıma koyuyorum. (...) Eğer bir yazar olmasaydım bu hikayeleri lüzumsuz bulabilirdim elbette. Ama bir yazar olarak inanılmaz derecede değerli ve önemliler benim için. Sanırım benim romanlarımın başkalarından çok farklı olmasının temel nedeni bu. Klasik romanlar, öyküler okuyarak büyüseydim, Mo Yan olamazdım.” Bu durum Çin kültürüne yabancı bizim gibi okurlar için bir handikap teşkil ediyor. Anlatının hem biçemi hem de içeriği çok fazla yerellikle dolu. Anlatının gerçek anlamda algılanabilmesi için adeta Çindeki her otun, böceğin, kuşun, doğa olayının, geleneklerin, takvimin vs yerel kültürdeki anlam ve önemini bilmek gerekiyor. Okuyucu romandaki olayları, kişisel ilişkileri, insan davranışlarını yerli yerine oturtacak kültürel ve folklorik arka planın hissiyatından ve bilgisinden uzaksa, anlatı o okuyucu için zorunlu olarak kuru, tatsız, sıkıcı hale gelebilir kolaylıkla. Bundan da öte Çincenin bir dil olarak özellikleri, Mo Yan'ın da özellikle folklorik, geleneksel bir dil kullanması ayrı bir bariyer oluşturuyor.
Sanıyorum, eğer başka kitaplarını da yayına hazırlıyorlar ise, bu kitabı çıkış kitabı olarak seçmekle Can Yayınları tercihini doğru kullanmamış. Nobel jürisinin açıklamasında, ödül için Mo Yan'ın seçilmesindeki en önemli tercihlerden birisi olarak romanlarındaki “kara mizah” belirtiliyordu. Kızıl Darı Tarlaları'nın bu çerçevede değerlendirilebileceğini zannetmiyorum. Kara mizah Mo Yan'ın sonraki romanlarında ve zaman içinde gelişen ve adeta Kafkaesk bir atmosfer niteliği kazanan bir özellik. O romanlarda yerellik ve folklorik özellikler de bu kitaba göre daha az. Dolayısıyla başka bir romanın ilk kitap olarak seçimi okuyucuyu Mo Yan'a ısındırmak açısından daha doğru bir tercih olabilirdi. Bu romanın ortalama okuyucu kitlesinin önemli bir bölümü tarafından bitirilebileceğini zannetmiyorum. Çok başarılı bir çeviri olduğu söylenmesine rağmen İngilizcesinin de Amazon okur kitlesinden aldığı beğeni notunun düşüklüğü, aynı sorunun onlar için de geçerli olduğunu gösteriyor.
Rabelaisyen bir dünya
Mo Yan'ın bu romanı panoramik bir çerçeve içerisinde Rabelaisyen (Gargantua) bir dünya kuruyor. İnsanların, hayvanların her türlü biyolojik işlevlerinin sergilenmesi, canlı canlı derilerin yüzülmesi, kesilmeler, biçilmeler, kan fışkırmaları, efsaneler, doğanın mucizeleri anlatının temel izleklerinden birisi. Romanın kimilerince en çok beğenilen yönlerinden birisi bu konudaki canlı betimlemeleri. Mo Yan, filmin başarısında kitapta var olan şehvet nüvesinin üzerine gidilmesinin ve cinselliğin fazlasıyla öne çıkarılmasının rolü olduğunu belirtiyor. Yerelliği kullanımı açısından çok benzer bir kulvarda yer aldığını düşünebileceğimiz Yaşar Kemal nasıl bir basit doğa olayını sayfalarca betimliyorsa, Mo Yan da öyle yapıyor. Roman bir detaylar manzumesi, basit detayların şiiri gibi. Ama bu şiirden estetik bir zevk alabilmek için işte Çin kültürü ile yakın bir tanışıklık gerekiyor; bu da haliyle bizde olmadığı için bir süre sonra sıkıntı vermeye başlayabiliyor.
Anlatı düz bir çizgi izlememiş, araya sonradan bazı kahramanların öyküleri girebiliyor. Sürekli “-miş'li geçmiş zaman”ın kullanılması Çincede nasıl bir etki yaratıyor bilinmez ama Türkçede yansıması pek mükemmel değil. İlk bölüm diğer bölümlere göre daha sıkıcı, Mo Yan sonraki bölümlerde açılıyor ve daha keyifli bir anlatı haline dönüşüyor. Eğer ilk bölüm bitmeden sıkılmaya başlarsanız biraz sabrediniz, belki sonraki bölümler romanın sonunu bulmanıza yardımcı olabilir.
Benze yapıdaki romanların değerlendirilmesinde hep olduğu gibi, Mo Yan'ın bu romanının da, bünyesinde her türlü farklı estetik ve kültürel birikimi barındıran okuyucu kitlesi içinde çok beğenen bir azınlığın yanı sıra, bir daha eline Mo Yan almamaya karar veren bir başka azınlığı da ortaya çıkaracağı aşikar. Çoğunluk ise sanırım Mo Yan'ın romancılığı konusunda karar vermek için diğer kitaplarının çevirilerini bekleyecek. Edebiyatla daha profesyonelce ilgilenen okurlar bir kenara, “Yaz geldi, şöyle beni her zamanki hayatımdan çıkarıp, başka bir dünyaya götürecek keyifli, akıcı bir roman istiyorum,” diyorsanız, pek tavsiye etmiyoruz.
Mo Yan'ın Nobel almasına gerçekten çok şaşırmıştım. Aslında hala şaşkınım. Nasıl o ödülü aldı hala anlamıyorum. Üstelik Haruki Murakami varken.
Yeni yorum gönder