Nobel Edebiyat Ödülü’nün en güçlü adayları arasında sayılan Haruki Murakami, hiç kuşkusuz, Japonya’nın yaşayan en önemli ve en ünlü yazarı. Dünyanın hemen her köşesinde, –onlarca dilde– milyonlarca okuyucuyla buluşuyor. Türkiye’de de seviliyor Murakami romanları. 2004 yılından bu yana hemen her yıl yeni bir Murakami çevirisi mutlaka yayımlandı. Böylece yazarın tuhaf kurgularını, yarattığı gerçeküstü dünyaları, bu dünyaları kaplayan hüzünlü havayı ve yalnızlaşmış insanları yakından tanımış olduk. Okuduklarımdan yola çıkarak kısa bir değerlendirme yapabilirim; aşkın ve ölümün hiç eksik olmadığı, gerçeklikle masalın, polisiye ile bilimkurgunun kesişme noktasındaki hikayeleriyle, melez anlatım teknikleriyle, kolay anlaşılır –hafif uçarı– dili, dünya edebiyatına göndermeleri ve ucu açık metaforlarıyla Haruki Murakami’nin postmodern edebiyatın günümüzdeki en iyi temsilcilerinden biri olduğunu düşünüyorum.
Karanlıktan Sonra’yı aslında 2004 yılında yazmış Murakami. Kitap İngilizceye 2007 yılında çevrilmiş. Yanılmıyorsam Murakami’nin en kısa romanı. Zaman çizelgesi de kısa, karakter ve mekan sayısı az. Tokyo’da gece yarısı 12’de bir kafede başlayan hikaye doğrusal bir zaman akışı izleyerek ertesi gün sabah 7’de son buluyor.
On dokuz yaşında Çin edebiyatı eğitimi gören üniversite öğrencisi Mari Asay, gecenin ilerlemiş saatinde bir kafade oturmuş kitabını okurken içeriye Takahaşi girer. Caz tutkunu Takahaşi de ünivesite öğrencisidir ve Mari'nin fotomodellik yapan güzel kızkardeşi Eri’nin arkadaşıdır. Mari’nin çekingen hatta biraz soğuk yanıtlarına rağmen Takahaşi bütün sevimliliği ile konuşmayı ilerletir. Takahaşi’nin ayrılmasından biraz sonra kafeye gelen bir kadın –Kaoru–, Çince tercümalık yapması için Mari’den yardım ister. Kendisini Takahaşi’nin gönderdiğini söyleyen emekli güreşçi Kaoru, yakınlardaki aşk oteli “Alphaville”in çalışanıdır. Seks işçisi Çinli bir kadın müşterinin şiddetine maruz kalmıştır ve kadınla iletişime geçmek gerekecektir. Mari otele gidip geri döndüğünde Takahaşi bir kez daha ortaya çıkar. Gece, Mari ve Takahaşi arasındaki yabancılığı ortadan kaldıran diyaloglarla sürecek, “sırlar” açığa çıktıkça iki genç birbirine yakınlaşacaktır.
Yukarıdaki özet Karanlıktan Sonra’nın kriminal öğeler içeren ama gizem barındırmayan yanına ilişkindi. Hikayenin öteki yüzünde Murakami çok sevdiği gerçeküstü alana geçerken “kamera” Mari’nin ablası Eri’nin tekinsiz bir uykuya daldığı odaya zoom yapıyor: “Odanın içi karanlık. Gözlerimiz yavaş yavaş karanlığa alışıyor. Bir kadın yatakta, uyuyor. Güzel, genç bir kadın, Mari’nin ablası Eri. Eri Asay. O olduğunu birisinden öğrenmiş değiliz, her nasılsa biliyoruz. Kara saçları, taşmış kara su gibi yastığın üzerine yayılmış halde... Sabit bir noktadan bakıyoruz ona. Röntgenliyoruz demek daha uygun olur. Bakışımız havadaki bir kameranınki gibi, odanın içini serbestçe dolaşabiliyor. Şimdi kamera yatağın tam üzerinde, uyuyan kızın yüzüne odaklanmış durumda. Göz kırpar gibi düzenli aralıklarla açı değiştiriyor. Güzel, biçimli küçük dudakları, dümdüz bir çizgi halini almış. İlk bakışta nefes aldığına dair bir işaret görünmüyor. Dikkatli bakınca boğazının alt kısmında hafif, belli belirsiz bir hareket fark ediliyor. Nefes alıyor. Yastığa başını koymuş, tavana doğru bakıyormuş gibi bir duruşu var. Aslında hiçbir şey görmüyor. Gözkapakları, kış tomurcukları gibi kapalı. Derin uykuda.”
“Sahte bir dünyada yaşıyoruz”
Murakami, bir söyleşisinde, “günümüz toplumunda insanlar sadece kısa mesajları tüketiyor, okuyucuların bir kere başladığında ellerinden bırakamayacakları bir şey yazmak benim için önemli. Bir hikayenin, anında bir etki yaratmasa dahi, zaman geçtikçe, okuyucuyu eninde sonunda güçlendireceğine inanırım. İnsanları güçlendirebilmeyi umuyorum,” demişti. Karanlıktan Sonra tam da böyle bir roman. Zamanın ilerleyişini vurgulayan, gerçeklik ve rüya arasında gidip gelen bölümler halinde kurgulanmış, kısa, dinamik, merak uyandıran, hayata dair mesajlar içeren, caz müziği ile zenginleşen bir hikayesi var.
Romanın gerçeklik yanını gerçeküstüne, Eri’nin uykusunu otelde yaşanan şiddete bağlayan ipuçları bulunmakla birlikte Murakami’nin her şeyi çözüme kavuşturmak gibi bir derdi yok. Bunun yerine “gerçek” ve “sahte” ya da “düş” ve “gerçek” kavram çiftleri ile ilgileniyor. Murakami’ye göre, “biz sahte bir dünyada yaşıyoruz, biz sahte akşam haberleri izliyoruz. Biz sahte bir savaşın içindeyiz. Bizim hükümetimiz sahte. Ama biz bu sahte dünyayı gerçek sayıyoruz.” Böyle bir fikriyattan hareketle Murakami, yazdıklarının “sahte”liğinin farkındalığıyla gerçek dünyanın sahteliğini açığa çıkarıyor.
Karanlıktan Sonra, Murakami kariyerinin belki “en iyi”lerinden birisi değil ama merak ve keyifle okunan bir roman.
Görsel: Alpay Aksayar
Yeni yorum gönder