Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Bir kitabın hayaleti



Toplam oy: 1230
Jeremy Dyson
Domingo Yayınevi
Klasik korku metinlerinden farklı olarak Tekinsiz Kitap’ın postmodern bir korku edebiyatı eseri olduğunu iddia edebiliriz.

Günümüzde bir kitabı okuyup bitirdikten sonra etkisinde kalmaya devam etmek, okuduklarımızın gerçekliğini düşünmek, gündelik hayatımızın normalde inanmadığımız ayrıntılarını, tesadüf diye geçiştirdiğimiz tuhaflıklarını sorgulamak sıklıkla deneyimlediğimiz bir durum değil. Adı Tekinsiz Kitap olan bir kitapsa bize bunları yaşatabilen bir eser. Bu dünyada yarım kalmış bir işi var bu kitabın. O da okunmak.


Tekinsiz Kitap, İngiliz yazar Jeremy Dyson’ın Türkçeye çevrilen ilk kitabı. Aslında televizyon için yazarlık yapan Dyson’ın ödüllü birkaç öykü kitabı, bir sinema incelemesi ve bir de romanı bulunuyor. Domingo’nun yazarı bizlerle tanıştırmak için bu kitabı seçmesine şaşırmamak gerekiyor, çünkü Tekinsiz Kitap gerçekten de benzerine çok rastlamadığımız bir kurguya ve biçime sahip. Eğer hemen bir kitapçıya gidip Tekinsiz Kitap’ın sayfalarını şöyle bir karıştırmaya başlarsanız, kitapla ilgili bir terslik olduğunu, hatta baskısından kaynaklanan teknik bir hata olduğunu bile düşünebilirsiniz. Merak etmeyin, bu sadece Jeremy Dyson’ın yaratıcılığının sonucu, bir matbaa kazası değil.

 

Fazla okumamaya çalışarak kitaba göz atarsanız, metindeki fontun sürekli değiştiğini, sayfaların numaralandırılmasında bir tuhaflık olduğunu, kitabın içinde sürpriz bir şekilde başka bir kitabın başladığını, hatta onun içinde de aniden başka bir kitabın peyda olduğunu fark edeceksiniz. Kitabın son sayfalarının simsiyah olduğunu, ama o sayfalarda da öykünün devam ettiğini, sonra sayfaların renginin tekrar açıldığını görüp bir an önce en baştan başlayıp o siyah sayfalara kadar okumak isteyeceksiniz. Tabii bu süreçte kitabın adının Tekinsiz Kitap olduğunu hiç unutmayacaksınız. Kitabın arkasında size bu kitabın bir hayalet öyküsü anlattığı söylenecek ve okumanız için meydan okunacak. Sonuçta, ilk defa karşılaştığınız bir yazarın kitabını okumaya karar vermek için gereğinden fazla sebebiniz olacak. Doğru yoldasınız. 

 

Tekinsiz Kitap, bir korku edebiyatı eseri. Hayaletlere inansanız da inanmasanız da sinirinizi bozacak, sizi rahatsız edecek türden bir kitap. Hayalet öykülerinin ancak çok meraklısına hitap edeceği düşünülür. Kült bir okur kitlesi vardır. Bu türün klasikleri çok bilinir, eserlere imza atan yazarlar usta olarak adlandırılır, ancak çağdaş yazarlar arasında çok iyi bir hayalet öyküsü yazarı olarak kaç isim sayabiliriz ki? Korku edebiyatı bile, eğer son on yılın vampir, kurtadam, melek, cadı gibi kahramanlardan beslenen, sinemayı da arkasına alarak çok satan serilerini dışarıda tutarsak, hâlâ son yüzyıla damgasını vurmuş geleneksel metinlerle sınırlı bir akımken, günümüzde korku edebiyatında kendine has bir yer edinmek başlı başına bir edebi cesaret istiyor. Jeremy Dyson’ın başka korku yazarları arasından sıyrılmasının ve Tekinsiz Kitap’ın Türkçeye çevrilmesinin sırrı da burada yatıyor olsa gerek.

 

Görsel çalışma: Robert Sammelin

 

 

Postmodern korku



Edebiyat tarihine baktığımızda görünen o ki hayalet, korku edebiyatının vampirle beraber en çok başrol verilen figürü olmuş. Bram Stoker, H.P. Lovecraft, Arthur Conan Doyle, Algernon Blackwood gibi isimler, az önce “usta” diye nitelendirdiğimiz klasik hayalet ve korku öykülerinin yazarları olarak biliniyor. Jeremy Dyson da bize onları hatırlatan bir eserle çıkıyor karşımıza. Tekinsiz Kitap’ı okuduktan sonra bu türün köklerine dönmek isteyen okurların çıkacağını beklemek hata olmayacaktır o nedenle. Ama yukarıda bahsettiğimiz biçimsel özellikleriyle ve değişik kurgusuyla günümüz okuruna daha fazla seslenen bir kitap olduğunu da vurgulamakta fayda var. Korku sinemasının en çok kullandığı, hatta neredeyse istismar ettiği bir kahramandır hayalet. Ama bu kitapla birlikte, hayaletin sıradan oluşu bile ayrı bir korku unsuruna dönüşüyor. Tekinsiz Kitap’ın korku edebiyatına yaptığı önemli bir katkı bu.


Öncelikle kitabın kendini kurma öyküsü okuru avucunun içine alıyor. Aiden Fox adlı bir gazeteci, çocukluğundan beri korku edebiyatının tabiri caizse hastası olan yazar Jeremy Dyson’a ulaşıp, elindeki birtakım hayalet anlatılarını kurgusal bir esere dönüştürmesi için başvuruyor. Yaşandığı iddia edilen öyküleri edebi bir metne dönüştürmek Dyson gibi bir meraklı için reddedilemeyecek bir teklif tabii ki. Önce kısa öykülerle bir yolculuğa çıkıyoruz. Öykülerin girişlerinde yazarın bir sunucu gibi bizi konuya davet ettiği, gayet gerçekçi bölümler var. Böyle bir sunuşun ardından gizemli öykülerle karşılaşınca, tıpkı hayaletin görüntüsünü sabırsızlıkla beklediğimiz televizyondaki şu hayalet avcısı belgesellerinden birinde sanıyoruz kendimizi.


Tekinsiz Kitap’ın başlarında yer alan kısa öyküler çok da parlak, eşi benzeri görülmemiş hayalet hikâyeleri anlatmıyor. Ancak kitap ilerledikçe beklenen tekinsizlik de artmaya başlıyor. Sanki Jeremy Dyson ilk baştaki öyküleri özellikle daha basitçe işlemiş, vurucu darbeyi kitabın ikinci yarısına saklamış gibi gözüküyor. Artık hayalete inanıyor ya da inanmıyor olmak çok fark etmemeye başlıyor bizim için, çünkü elimizdeki kitabın kendisiyle ilgili bir tekinsizliğin içinde buluyoruz kendimizi. Kahramanlardan ya da anlatıcılardan ziyade kitapla özdeşleşmeye başlıyoruz. Zaten kitabın finalindeki kara sayfalarda da bunun yazarın bizi götürmek istediği nokta olduğunu anlıyoruz. Tekinsiz Kitap, bir kez okunmaya başladı mı, artık içinden çıkılması gereken bir girdap halini alıyor. Bir yandan belgesel niteliğinde kurgudışı bir eseri okur gibi ilerlerken, bir yandan da okuduğumuz her şeyin gerçek olduğuna inanmayı bırakıp, sadece bilmeye, bildiğimiz için de içten içe korkmaya başlıyoruz. Bu yüzden klasik korku metinlerinden farklı olarak Tekinsiz Kitap’ın postmodern bir korku edebiyatı eseri olduğunu iddia edebiliriz.


Hayatın sıradanlıklarının yanında tuhaflıklarının ne kadar çok yer kapladığını fark edip gizemle yüzleşmek için bir korku kitabı okumak kadar dürüst bir tercih olmasa gerek. Bu zamanda hayalet öyküleri anlatan bir kitap hâlâ yazılabiliyor, fakat bu kitabın hayaleti okuruna musallat olabilir mi? Demek ki olabiliyor.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.