Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Bir yanımız bahar bahçe



Toplam oy: 1016
Melisa Kesmez
Sel Yayıncılık
Bir yanımız yaprak dökerken bir yanımızın bahar bahçe kalışının hikayeleri...

Dünyayı kucaklayacak kadar sevgisi olup bu sevgiyi nereye koyacağını bilemeyenlere selam olsun! Gülümsemesi yüzünde hep buruk kalacaklara, fotoğraflara nasıl poz vereceğini bilemeyenlere, uzun hesaplaşmalardan sonra çocukluğuyla barışanlara, gidenlerin arkasından kalmak zorunda olanlara da! Melisa Kesmez, yeni öykü kitabı Bazen Bahar’da bir yanımız yaprak dökerken bir yanımızın bahar bahçe kalışının hikayelerini yazmış. Samimi, içten, duygu simsarlığı yapmayıp gerçekten o halle hallendikten sonra yazılmış bu hikayeler, herkes koşarken durup etrafına bakmayı tercih edenlerin, hep soluklanmaya ihtiyaç duyanların, belki de dünyaya bir özge temaşa ile bakanların kendilerinden bir şeyler bulabileceği nitelikte.

 

İlk öykü kitabı Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz, bir ilk kitap olmasına rağmen beklentilerin üzerinde bir olgunluk taşısa da, her ilk kitap gibi biraz haddinden fazla kendine yönelikti. Anlatıcının sesi hiç değişmiyordu. Bazen Bahar’da ise bizi hem daha uzun hem de daha olgun öyküler karşılıyor. Kitaptaki dokuz öyküden yedisi kendisini ara ara dönüp yeniden okutacak kadar güçlü. Diğer iki kısa öykü ise içine kapalı, giden bir sevgilinin ardından yakılan ağıtlara benzer bir tonla yazılmış, türlerin tanımlarının karıştığı şu çağın yüzü suyu hürmetine öykü denen ancak birer denemeye daha çok benzeyen metinler. Dosyadan bunları çıkardığımızda ise birbirinin tekrarı olmayan, her biri çok güçlü duygularla ve maharetli ama alçakgönüllü bir kalemle yazılmış öyküler. 

 

 

Kitabın açılış öyküsü olan “Domates Tohumları” kitaptaki en sağlam metin olmasına rağmen üzerinde çok çalışıldığını belli etmekle malul. Barış Bıçakçı’da dikkati çeken en önemli unsurlardan biri, yazar dehasını çok normal bir şey yapıyormuş gibi, kaynayan bir çayın altını kısıyor ya da akşam olunca perdeyi çekiyor gibi doğal ve otomatik bir hareketmiş gibi kullanmasıdır. Melisa Kesmez de, diğer öykülerinde bu doğallık hissine olabildiğince yaklaşmış. Yalnız, bahsettiğimiz “Domates Tohumları” üzerinde çokça çalışılmış, orijinal tespitler bulmaya uğraşılmış hissi veriyor. Bu yönünü hesaba katmazsak, kitaptaki diğer öyküler kadar güçlü.

 

Bazen Bahar’daki öykülere hâkim olan bir karanlık varsa da, bazen uzun yağmurların dinip güneşin yüzünü gösterdiği oluyor. Türk edebiyatında karanlık dönem bittikten sonra zıpır, ele avuca gelmez bir neşe, belki de bir mania halinin öyküleri yazılıyordu hanidir. Yine de, karanlık, ümitsiz bir edebiyat dilinin de halen kendi yatağında aktığı söylenebilir. Ama Melisa Kesmez’de ne bu mania ne de tamamen kötücüllüğe hapsolmuş bir anlatım hâkim; dengeli ve uzun kışları atlatmış genç bir filizin ayakta duruşu gibi görmüş geçirmiş bir duruş. Bunun en belirgin olduğu öyküler “Yılbaşı Ağacı” ve “Bir Yeşil, Bir Beyaz.”

 

Uzun yıllar birlikte yaşamış iki arkadaştan birinin nihayet kararını verip bir bahçeye yerleştiği Canım Deniz ile Kuzum Ayşe’nin öyküsü ise çatlayacak kadar güzel. Karşılıklı mektuplar formunda yazılan bu öyküde gitmek, kalmak, özlemek, arkadaşlık gibi edebiyatın bu çokça işlenmiş temaları, yazarın özgün sesiyle yeniden hem de sahicilikle işleniyor. Canım Deniz’in Kuzum Ayşe’yi bir karşılayışı var ki, görmelisiniz!

 

Bazen Bahar tam da bir kış kitabı, hem şurda bahara ne kaldı?

 

 


 

* Görsel: Servet Kesmen

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.