Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

BirKlasik // Daha basit, ama daha hareketli



Toplam oy: 243
Agatha Christie // Çev. Çiğdem Öztekin
Altın Kitaplar
Örümcek Ağı, klasik bir Agatha Christie romanı sayılmaz. Ama hem yazarın karakteristik özelliklerini barındırıyor hem de ilk kez yayımlanmış olmasının heyecanını...

Dünyanın hemen her diline çevrilen -67’si roman, 17’si hikaye kitabı, 21’i tiyatro oyunu olmak üzere- yüzden fazla eseriyle Agatha Christie, polisiye tarihinin -hiç kuşku yok- en tanınan ve muhtemelen de en çok okunan yazarı. 1920 yılında Styles’teki Esrarengiz Vak’a (“Ölüm Sessiz Geldi” adıyla da çevrildi) romanı ile başladığı başarılarla dolu yarım asırlık edebiyat kariyeri, ona pek çok ödülün yanı sıra bizzat Kraliçe tarafından verilen asalet ünvanını da getirmişti. Ama onun kendisine çok yakışan asıl ünvanı okuyucuları tarafından verilmişti zaten; polisiye edebiyatın “Ölüm Düşesi”ydi o!

Türkçeye ilk çevrimi 1936 yılında Kurun gazetesinde tefrika edildikten sonra Vakit Cep Kitapları tarafından kitap olarak yayımlanan Şark Ekspresinde Cinayet’i olmuş; o zamandan bu zamana sayısız Agatha Christie çevirisi yapıldı. Ülkemizde çok sevildi Agatha Christie, yayıncılar altın yumurtlayan kazı çabucak keşfettiler; hikayeyi Erol Üyepazarcı’nın sözleriyle özetlersek: “Çeşitli kitabevleri onlarca Christie çevirisi yayınlamışlardır; birçok kitabı başka başka yayınevlerince müteaddit kereler basılmıştır, hatta aynı yayınevi aynı kitabı başka isimler altında okuyuculara yeni bir Christie yapıtı gibi sunmuştur. Kütüphanemizde 185 adet ayrı Agatha Christie çevirisi vardır. Ancak dilimizdeki bütün Agatha Christie çevirilerimizi toplayabildiğimizi sanmıyoruz. Bu çeviriler arasında önceden yapılan çevirileri sanki yeniden çevirmiş gibi başka adlarla ve biraz değiştirerek veya kısaltarak hatta bazan özgün metinde olmayan bölümler ekleyerek yayınlayan yayınevleri de görülmüştür ama asıl ilginç olanı, başka yazarların eserlerinin Agatha Christie’ye mâl edilerek yayınlanmasıdır. Bu arada aslında yazar tarafından tiyatro oyunu olarak kaleme alınmış bazı eserlerin daha sonra romanlaştırılmış metinlerinin de Christie romanları olarak okuyucuya sunulduğunu da belirtmek isteriz.”

Hal böyleyken, Agatha Christie’nin 1954 yılında yazdığı Örümcek Ağı’nın (Spider’s Web) Türkçeye ilk kez çevrilmiş olması şaşırtıcı. Daha önce Sevimli Örümcek adıyla -birkaç kez- yayımlanmış bir Christie romanı vardı ama Örümcek Ağı o romanın yeni bir isimle yeniden basımı değil. Aslında roman da sayılmaz; Örümcek Ağı Agatha Christie’nin tiyatro oyunundan uyarlanmış bir novella. Bu nedenle Christie’nin başyapıtlarına kıyasla biraz daha basit, ama az sayfaya sığdırılan entrikası nedeniyle biraz daha hareketli.



Her Agatha Christie romanında olduğu gibi...


Londra yakınlarındaki bir köyde, eski bir malikanedeyiz. Bir zamanlar Londra’da tiyatro sahnelerinde boy göstermiş genç ve hayat dolu bir kadın olan Clarissa, kendisinden yaşça büyük, karısından olaylı bir şekilde boşanmış Henry ve Henry’nin ilk evliliğinden olan küçük kızı Pippa ile burada yaşıyor. Evde hafta sonu için ziyarete gelmiş konuklar da var. Ve elbette her Agatha Christie romanında olduğu gibi şüpheli görünümlü hizmetkarlar şahıslar kadrosunu tamamlıyorlar.

Romanın başındaki pastoral tablo, kötülüğü temsil eden bir adamın -Pippa’nın üvey babasının- sahneye girmesiyle cehenneme dönüşür. Zira Clarissa’yı tehdit edip evden ayrılan adam kütüphanede ölü bulunmuştur. Clarissa cesedi -evdeki konukların yardımıyla- ortadan kaldırmayı planlarken ansızın çalınan kapı hepsinde şok etkisi yaratacaktır. Gelenler, cinayet ihbarı aldıklarını söyleyen bir polis müfettişi ve yardımcısıdır. Bundan sonrası Clarissa ve arkadaşlarının cesedi saklamak, müfettişi atlatmak ve gerçek katili bulmak için zamana karşı verdikleri yarışa dönüşecektir.

Agatha Christie, “Whodonuit” (kim yaptı, neden yaptı, nasıl yaptı) tarzı klasik polisiyelerin ustalarından birisi. Karmaşıklık konusunda daha başarılı yazarlar çıkmışsa bile, hiçbiri Christie kadar ünlü ve kalıcı olmamıştır. Bu tarz polisiyelerin ayırt edici özelliği, zaman ve mekan birlikteliği gözetmeleri ve çözümü zor muammalara sahip olmalarıdır. Kilitli kapılar ardında işlenen cinayetlerin yer aldığı, katili bulmanın “imkansız” olduğu bulmaca tarzı polisiyelerde pek çok yazar, okuyucuyu şaşırtmak için “şapkadan tavşan çıkarma” yoluna gitmiştir. Yazmaya Gaston Leroux'nun ünlü Sarı Oda’nın Esrarı romanını okuduktan sonra başlamaya karar veren Agatha Christie, her ne kadar çözümü zor bulmacalar kurgulamışsa da okuyucunun güvenine ihanet etmemiş, okuyucusunu şaşırtmış ama aldatmamıştır. Örümcek Ağı’nda da gizli odaları, masalardaki gizli çekmeceleri birer şaşırtmaca unsuru olarak kullanıyor ama ipuçlarını dürüstçe paylaşmaktan vazgeçmiyor.

Zaman ve mekan birlikteliği dedik... Christie romanları bu türün yapısı gereği kapalı bir mekanda geçer. Zaman zaman bahçeye, kafelere, turistik yerlere taşsa bile hikayenin odaklandığı yer ya bir malikane, ya bir otel odası, ya bir gemi ya da bir uçaktır. Tiyatro oyunundan adapte edilmiş olması nedeniyle Örümcek Ağı’nda dış mekanları hiç kullanmamış. Her şey bir oda ve bir salonda olup bitiyor. Öyle ki mekanı, olayların gelişimini ve kişilerin hikayeye giriş çıkışlarınını zihninizde tasarlarken aklınıza hemen bir tiyatro sahnesi gelecek. Ancak bu mekanları çok iyi kullandığını belirterek hakkını teslim edelim. Agatha Christie’nin Hayatım adlı otobiyografisini okuyanlar romanlarının büyük çoğunluğunun neden İngiliz kırsalındaki malikanelerde geçtiğini, roman kişilerinin neden hep üst sınıfa mensup insanlar olduğunu anlayacaklardır. Zira bu mekanlar ve bu insanlar arasında doğmuş, büyümüş ve yaşamıştı Christie. Söz konusu mekanlara ve insan tiplerine öylesine hâkim ki, en uç tipleri bile inandırıcı kılabiliyor. Eksikliği, hayata bakışında; iyilik-kötülük ayrımı çok keskin “Ölüm Düşesi”nin. Hayatım’da şöyle ifade etmişti düşüncelerini: “Öldüren kişileri hemen yargılamam, fakat onlar toplum için zararlıdırlar; nefretten başka bir şey getirmezler ve ondan mümkün olduğu kadar çok şey almaya bakarlar. Ben onların böyle yaratıldıklarına inanmayı isterim, onlar bir yeteneksiz olarak doğmuşlardır, belki bu yüzden onlara acımak gerekir, fakat öyle olsa da onları başkalarından ayıramayız. Çünkü ortaçağlarda salgın hastalık olan bir köyden kaçmayı başaran adamın yakındaki başka bir köyde suçsuz ve sağlıklı çocukların arasına karışmasına da ayrıcalık tanıyamayız. Suçsuzlar korunmalı, komşularıyla barış içinde ve yardımlaşarak yaşamalılar.” İşte bu nedenle onun dedektifleri için, cinayet, nedeni her ne olursa olsun kötü bir eylemdir ve mutlaka cezalandırılmalıdır. Cezanın mutlaka polis ve yargı tarafından yerine getirilmesi de gerekmez. Kimi zaman cezayı ilahi adalet verecektir...

Örümcek Ağı, klasik bir Agatha Christie romanı sayılmaz. Ama hem yazarın karakteristik özelliklerini barındırıyor hem de ilk kez yayımlanmış olmasının heyecanını...

 

 

 


 

 

 

Görsel: Sanem Karadayı

 

SabitFikir arşivinden ek okuma: Kraliçenin hayatı

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.