Geceler aşk hakkında konuşmaya başladığında, sevgililerin susmaya karar vermesi kaçınılmazdır. Geceler aşk hakkında her şeyi bilir ve sır tutamazlar. Sevgililer konuşurken gecelerin saklanması ondandır. Kabahat işlemiş çocuk gibi evin içinde bir yerlere kaybolurlar.
Kaybolan çocuk aşkı da yanında götürür; onun hayalindeki gerçek kahramanlar, aşka dair büyük maceralar yaşamış, büyük tehlikeler atlatmış, büyük acılar/büyük mutluluklar arasında arafta kalmışlardır. Aşkın felsefeye küskünlüğü tam da buradan başlar: Hareket eden, yanılan ve hatalarından zevk alan birinin taşıdığı duyguyu aşk diye adlandırması karşısında, felsefe daima katı, soğuk, mesafeli, hatta olabildiğince gaddardır. Oysa aşk bazen klasik dönem şiirlerindeki şaşaalı tezahürüyle övünürken, bazen sıradan bir kamyon arkası sözünde de can bulma arzusundadır. Felsefe böylesi bir gevşekliği, böylesi bir kendini bilmezliği bağışlamaz. O yüzden aşk felsefenin meselesi değildir. Felsefenin reddettiği aşk ise kendi yolunu bulmak için kılıktan kılığa girer, yollara düşer. İşte, bundan sonrasında aşkın başına gelenleri merak edenlere biz kısaca sanatçı/sanatçı ruhlu diyoruz. Aşk hakkında konuşmak, zırvalamak veya kekelemek onların meselesidir artık. Mesele olarak da korunmalıdır. Çünkü aşk mesele olmaktan çıkıp mesel’e dönüştüğünde anlamsızlaşacak ve kuru sözlerle geçiştirilen bir ruh hali, bir delilik/hastalık belirtisi diye tanımlanacaktır.
Hiçbir aşkın mutlu sonla tamamlanma lüksü bulunmamaktadır. Aşkın ana malzemesini ölüm oluşturur, çekirdeğinde ölümle kurduğu diyaloğun şifreleri yer alır. Buradaki ölüm, çekilen ıstıraba dayanamamaktan ziyade “aşkın ölümsüzlüğü” çerçevesinde olası bir bozulmaya karşı önlem almak, seven bedenleri ortadan kaldırarak aşkı baki kılmak düşüncesine dayanmaktadır. Her iki tarafın da ölmesi sayesinde, aşk herhangi bir iç/dış etkenle yüz yüze gelemeyecektir artık. Bu durum hiçbirimizi şaşırtmamalı: Eros’un küçük bir dokunuş yerine bir bakıma yaralama amaçlı, okla vurmayı seçmesi bile -kısaca bu tuhaf kötücül yan- dikkatimizi çekebilir.
“Bizi aptallaştıran ve kabalaştırma potansiyeli olan şey nasıl olur da en büyük mutluluk olarak hissedilip tanımlanır?” Asıl soru budur. Aptallaştırma alanı kolay anlaşılabiliyor, ama kabalıktan kasıt, sosyalleşme esnasında çevreyi hiçe saymak yahut tüm değerleri elinin tersiyle itip sadece kendi aşkını önemseme gibi ret ve izolasyon mekanizmaları, kuşkusuz kimi ayarları bozmakta. Üstelik ölümle bu denli kol kola bir durumun bizi keyiflendirdiği sonucuna nereden ulaşıyoruz?
Aşkın eziyetle ilişkisi, çile ile muhabbeti sevilen kişinin varlığı dışında şekilleniyorsa ve seven kişi eziyet ve çile kaynağını aslında başka mecralarda arıyorsa, bu aşk kimle kimin/neyle neyin arasındadır o zaman?
Kaybolan çocuğun aşkı yanında götürmesinin nedeni bir parça da bu karışıklıktır belki; doğal olmayanı, doğal olanı bozabilecekleri insandan uzaklaştırmak.
Tam bir cadı kazanı
“Muharrik” güzel bir kelime: Harekete geçiren, ayaklandıran, yapmaya teşvik eden, elebaşı anlamlarına geliyor. Aşkın bir muharrikidir sevilen kişi – aşk ise, hakkını teslim etmek gerekirse, tam bir cadı kazanı.
Yukarıda aptallaştırma/kabalaştırma bölümünü ödünç aldığım uzun denemesini içeren Aşk ve Ölüm Üzerine adlı kitapta Patrick Süskind hiçbirimizin çözemediği, çözmeye yanaşmadığı aşk ve yokluk redoksunu inceliyor; hem de inanılmaz bir dille. İroni, mitoloji, anılar, günümüze ait gözlemler kullanarak... Bir çırpıda okunabilen, okudukça “Daha da neler!” diyebileceğiniz kitapta bazı davranışlarımızın kimilerine nasıl göründüğünü de anlayıp hafifçe utanıyoruz. Aşkın üzerimizdeki bu acayip oyununu usta bir kalemle bir kez daha keşfe çıkmak çoğumuza iyi gelecektir.
* Görsel: Ethem Onur Bilgiç
Aşkın ritimde; aşkın yaşam ölüm döngüsü içinde kayboluşu;içsel ve dışsal sebeplerden duygusal çözümleme zorunluluğu doğması,zorunlulukmuş gibi algılanan, hayatın yatay düzlemine dökülen, çocuk söylemi çizgisinde doğruluk payı aranarak, reddetme halinin körleşen ruha aynasında kaybolan kişice dayattığı kişinin ona bunu neyin dayattığından habersizmiş gibi yittiği ironik tanımlamalara da konu kaynağı olan.Aşk burada yok edilmek isteniyorsa ironi konusu kişileri yok etmek en kolay yol olarak karşımıza çıkıyor.Kimle kimin/neyle neyin bu noktada önem kazanıyor.Mesel'e dönüşmesi kuru yavan hayatı gözlerimizin önüne koyacak.Aşk nedir?Nasıl yok edilir?
Yeni yorum gönder