Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Bu Yalan Tango



Toplam oy: 2007
Selim İleri
Everest Yayınları

Selim İleri’nin son romanı Bu Yalan Tango, Nisan ayında, Everest Yayınları’ndan çıktı.
Roman, ‘genç yazar’ Ufuk Işık’ın doksan yaşına girmek üzere olan Yazar Fatma Asaf’la bir armağan kitap için yaptığı söyleşi ekseninde gelişiyor.

Ekonomik ve siyasi belirsizlikler, toplumsal karışıklıklar, özel hayat, insani zaafiyetler... Fatma Asaf, bunlarla kuşatılmış hayatında bir kadın, yazar-sanatçı, anne... olarak zamanı yakalamaya çalışırken kendi varoluşunu gönlünce gerçekleştirememiş olmanın huzursuzluğuyla yaşlanıyor.

Kahramanlarını gerçek hayattan alan ve kurguları hep otobiyografik olan Fatma Asaf, kurmacayla gerçekliğin arasında, kaygan bir zeminde yürüyor. Fatma Asaf’ın arzularının nesneleri iki dünyada birden hayat buluyor ya da Fatma Asaf, dünyada eksik kalan ‘şey’leri kurmacada tamamlıyor. 

Roman; yazın etiği, ideolojik baskı, ihtiyarlık, tükenen zaman, kendini gerçekleştirme, aşk, saplantı izleklerinin yanı sıra yalan, özellikle de bireyin kendine söylediği yalan üzerinde duruyor; kişilerin, ilişkilerin ve sistemlerin yalan yönlerine dokundurmalarda bulunuyor. 

İleri, insanın içindeki kötücüllüğü de ıskalamıyor. Fatma Asaf’ta bastırılmış olanı uyaran Ufuk Işık ise, söyleşi sırasında bu yaşlı yazara, bireysel serüveninin puslu patikalarında, Vergilius’un Dante’ye yaptığı gibi, düşünceleri dağıldığında küçük müdahalelerde bulunmanın dışında edilgen kalarak eşlik ediyor.

İki yazar, yirminci yüzyılın neredeyse tamamına yayılan bu hayata ve toplumsal art alanına birlikte bakıyorlar (saatler içinde). Her iki yazarın kişisel duyarlılıklarının ve içe dönüş anlarındaki öznel çağrışımlarının peşinden yürüyen söyleşi, şairin dediği gibi ‘yekpare geniş bir anın parçalanmış akışında’* ilerliyor, küçük ve büyük sıçramalarla.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Aliye (Alyoşa) Berger, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Eren Eyüboğlu, Esat Mahmut, Adalet Cimcoz, Fikret Mualla, Etem İzzet Benice... Simone de Beauvoir, Thomas Mann, Garcia Lorca, Colette, Oscar Wilde, Dostoyevski, Katherine Mansfield, Virginia Woolf, D.H. Lawrence, André Gide... Fatma Asaf ve Ufuk Işık’ın anılar ve çağrışımlarla ilerleyen söyleşilerinde yer edinen birçok isimden bazıları.  

İleri, romanın konusu nedeniyle edebiyat dünyamızı belirleyen ilişkilerin iç yüzüne de değiniyor.

Kitapta verilen biyografik bilgiler, alıntılanan eleştiriler, İleri’nin özellikle ilgilendiği yazın ustaları dikkate alındığında roman kişilerini (hatta Fatma Asaf’ın romanlarındaki kimi kişileri) esinleyen sanatçılar hakkında tahmin yürütmek, romanın yarattığı ilgiyle yeni okumalara yönelmek mümkündür, bizden söylemesi. Elbette anlatının kendi iç gerçekliği bulunduğunu ve bir edebi eser olması sebebiyle esinleyenin gerçekliği ile tümüyle örtüşmek gibi bir zorunluluk taşımadığını da unutmamalı.

Bu Yalan Tango’nun konusu kadar dili de bir ustalığın ürünü olarak öne çıkıyor. Doksan yaşındaki Fatma Asaf’ın bilinç akışının ritmine uymakla kalmayıp belleğindeki eksikliklere denk eksiltmelerle Bach’ın füglerini andıran ve okuyanın deneyimiyle yoğrulan bir dil ustalığı sergileniyor. Nerdeyse uçucu - ağırlıksız, sözcük ekonomisini birebir gözeten bu dil, Selim İleri metinlerinin tipik özelliği olan biçim ve içerik ahengini sağlamakla kalmayıp hem atmosferi kurmasının hem de romandaki yazarların duygularını soyutlamasının özgün bir aracı haline dönüşüyor.

Yazar, bazı paragraflarda nerdeyse tüm anlatıcı tiplerini ardı ardına kullanıyor. Bunu o denli etkileyici bir biçimde gerçekleştiriyor ki gizli özne kullandığı hallerde bile hiçbir karışıklığa meydan vermiyor. Bütünlük zedelenmiyor. Böylece metnin şifresi tangoyu, yalnız içerikle değil dille de uyumlu hale getiriyor: Zengin doğaçlama olanakları, dramatik etki, aşk,  hüzün, isyan, güç... dille ve dilde dans etkisiyle... Selim İleri’nin 42. sanat yılında bile bitmeyen arayışının en olgun meyvelerinden bir meyve olarak!

Roland Barthes’ın Marcel Proust (Kayıp Zamanın İçinde) için söylediği şeyler aynıyla Selim İleri’yi de kapsıyor**: Selim İleri, anlatısını, toplumsal belleğe ekleyerek ölüme karşı çıkıyor, kendisinin değil, başkalarının ölümüne; onların hayatlarına tanıklığını yazmak isteyerek!

Bu Yalan Tango’nun, (yazarın diğer kitapları gibi) kendinden uzun yıllar söz ettireceği açıkça görülüyor.  Okurlar kendilerini bu anlatı ve dil şöleninden yoksun bırakırlarsa çok şey keybetmiş olurlar!

 


* Ne İçindeyim Zamanın, Ahmet Hamdi Tanpınar
**Roman Hazırlanışı I (Yaşamdan Yapıta), Roland Barthes, Sel Yayıncılık, 1.Baskı, Sayfa:41

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.