Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Bütün Cepheleriyle Adaletsizlik



Toplam oy: 184
Marion de Lorme Victor Hugo’nun bir piyesi. Kitap, Cemil Meriç ve Mahmut S. Kılıççı tarafından Türkçeye çevrilmiş. 211 sayfa. Fakat kitap, bir solukta okunan cinsten. Piyes olmasının da tabii bu akıcılıkta etkisi vardır. Kitap baştan sona diyaloglardan, kısa anlatım ve tasvirlerden oluşuyor. Kitabın konusuysa: adaletsizlik. Marion de Lorme için, konusu türüne ağır gelen bir eser diyebiliriz. O yüzden dikkatli okumak, düşünerek, soluk alarak ilerlemek gerekiyor.

Edebiyatın hemen her dalında eser vermek, sanırım 19’uncu de Lorme “Aşk Çelengi” demekmiş. yüzyıl şairlerinin bir özelliğidir. Onlar şiir yazar, hikâyeye bulaşır, romanla uğraşır, deneme ve piyesleriyle de anılırlar. Mesela Türk edebiyatında Namık Kemal de öyledir. Abdülhak Hamit Tarhan, Ahmed Midhat Efendi… Örnekler çoğaltılabilir. Victor Hugo da aynı kuşaktandır. Şiirleriyle meşhurdur ama Sefiller romanı daha çok bilinir. Günümüzde denemeleri kadar piyesleri de konuşulur.

 

Marion de Lorme Victor Hugo’nun bir piyesi. Kitap, Cemil Meriç ve Mahmut S. Kılıççı tarafından Türkçeye çevrilmiş. 211 sayfa. Fakat kitap, bir solukta okunan cinsten. Piyes olmasının da tabii bu akıcılıkta etkisi vardır. Kitap baştan sona diyaloglardan ve kısa anlatım ve tasvirlerden oluşuyor. Kitabın konusuysa: adaletsizlik. Marion de Lorme için, konusu türüne ağır gelen bir eser diyebiliriz. O yüzden dikkatli okumak, düşünerek, soluk alarak ilerlemek gerekiyor. Eserde anlaşılmayacak bir yön yok. Ama piyeste Victor Hugo’nun ince esprileri belki olaydan daha önemlidir. Onları gözden kaçırmamak için gerekiyor. Eserin büyüklüğü, bu tür espri ve ayrıntılarda. Örneğin asilzade Saverny için boyunlarının vurulması asılmaktan daha iyidir: “Korktuğum yok, gücüme giden ipe çekilmek!”. Saverny gerçekten ölümden korkmuyordur, bunu da onun idamdan birkaç saat önce horul horul uyumasından anlarız. Diğer idama mahkum karakter Didier de ölümden korkmuyor, bunu da onun idamdan birkaç saat öncesinde bile ölümü değil sevdiği kadını düşünmesinden anlarız. Piyeste bu tür çokça ayrıntı vardır. Piyes sahnelendiğinde, bu tür ayrıntıları yansıtmak oyunculara düşüyor. Fakat okurken, bunları fark etmek okuyucunun dikkatine bağlı.

Konu ağır: toplumsal adaletsizlik. Piyeste bir de aşk hikâyesi var. Piyes ismini bu aşktan alır. Marion, merkez kahramanımız. Marion Paris’in çeşitli salonlarında, güzelliği ve işvesiyle şöhret bulmuş bir kadın. Daha küçük bir şehir olan Blois’e taşınır. Ve hiç de asilzade olmayan, anne ve babası belirsiz, bununla birlikte kocaman bir yüreği olan Didier’e aşık olur. Ama Marion, Didier’den geçmişini saklamak zorundadır. Saklamadığı takdirde Didier’i kaybedecektir. Çünkü sevgilisi onu “tertemiz” sanmaktadır: “Cenabıhak/ Bir melek yaratmış!.. Yoo! Kadın denemez buna!/ Alev alev tutuşan gözlerin füsununa/ Kapılmamak mümkün mü? Bu ne iffet, ne saflık!” Didier, Marion’la evlenmek istemektedir. Marion ise, canı pahasına sevdiği Didier’in evlilik teklifine geçmişte yaşadıklarından dolayı olumlu yanıt veremez. Didier bu durumu anlayamaz. Neden diye sık sık sorar. Didier ne zamanki Saverny’yle karşılaşır, o zaman Marion’un neden evlilik teklifini kabul etmediğini de öğrenme sürecine girer. Victor Hugo ülke yönetiminde gösterilen adaletsizliği, bu şekilde bireysel düzeyde görülen adaletsizlikle birlikte işler. Bunlar birbirini ortaya çıkaran durumlardır. Saverny’yle Didier’in ilişkisi de aynı adaletsiz düzenin farklı bir yönünü oluşturur.

Merkezinde toplumsal adaletsizlik var
Victor Hugo tüm bu adaletsizliklere karşı kahramanca duruşu, asil davranışı yüceltir. Saverny evet asilzadedir, alt sınıflara hor bakmaktadır. Didier’e hakaretler eder. Onu aşağılar. Düellonun sebebi de budur zaten. Kendinden de çok emindir Saverny. Düelloda şüphesiz Didier’i haklayacaktır. Fakat Didier de asilzade olabilir. Anne ve babasının kim oldukları meçhuldür çünkü. Ve beklenen olur. Düelloda Saverny ve Didier kıran kırana çarpışırlar. Düelloyu Marion önler. Saverny ölmüş taklidi yapar. Çünkü aynı toplumsal sınıfa mensup arkadaşları öyle söylemiştir. Kardinal tarafından düello yasaklandığı için, her iki taraf da ölümle cezalandırılacaktır. Saverny ölü taklidi yaparak kurtulur. Didier ise, idam edilecektir. Didier’in idam süreci, piyesin aksiyon tarafını oluşturur. Piyes bu noktadan sonra daha hızlı ilerlemeye başlar. Çünkü aslında Saverny, düello yaptığı kişinin haftalardır aradığı, kendini hırsızlardan kurtaran kişi olduğunu sonradan öğrenecektir. Victor Hugo, bu şekilde diğer tiyatro eserlerinde de gördüğümüz, ‘yanlış anlaşılmaların, ne tür büyük felaketlere yol açtığı’ yöntemini kullanır. Buna Shakespeare piyeslerinden aşinayız. Ayrıca Hugo, piyesini Shakespeare gibi nazım şeklinde yazmıştır. Uzun tiratlar, biraz da bu yüzden etkilidir.

Kral artık bir “gölge kral”dır
Piyeste bir dönemin kapanıp yeni bir dönemin açılması işlenir. Victor Hugo, XIII. Louis dönemini işler. Hugo, bir yandan krallığı tutarken, diğer yandan onu eleştirir. Tutar, çünkü krallık iyi bir yönetimdir. Eleştirir, çünkü bu dönemde krallığın hakkı verilmemektedir. Kral artık bir “gölge kral”dır. Fermanları etkisizdir. Kral, kardinalin dedikodusunu yapmakla meşguldür. Onun adaletsizliklerini gördüğü halde müdahale edememekte, düzeltememektedir. Buna karşılık kardinal, keyfine göre yönetmektedir ülkeyi. Acımasızdır, hatta zalimdir. Kardinalin adamlarında da aynı zalimlik ve düzenbazlık vardır. Hugo, “gölge kral”dan daha çok bu yeni yönetimi topa tutar. Adaletin temsilcisi yargıç Laffemas türlü oyunlar oynar. İki tarafın da ölmediği ve birbirini affettikleri düello nedeniyle iki genç adamı idam ettirmekte ısrarcıdır. Bu olaydan kendince çıkarlar da elde etmeye çalışır. Mesela tutuklattığı Didier’i kurtarmak isteyen Marion’dan faydalanır. Şahsi ihtirasları, benlik kavgaları uğruna makamını suiistimal eder.
Hugo, bir roman genişliği ve rahatlığı gerektiren, bunlar gibi daha birçok olay, duygu ve düşünceyi beş perdelik Marion de Lorme piyesinde işlemeye çalışır. Piyesin sahneleneceğini düşündüğünden olsa gerek hızlı geçişler, kısa anlatım ve diyaloglarla olayları toparlar. Konunun ağırlığı piyesle aktarılamayacak düzeyde olduğu için okuyucuda bıraktığı etki azalır. Aynı konu ve olaylar romanla anlatılsaydı daha etkileyici olabilirdi. Hiç olmazsa Hugo, felsefesini daha ayrıntılı tartışabilirdi. Yine de Marion de Lorme birçok yönden okuyucusunu farklı diyar ve zamanlara, düşünce ve duygulara taşımayı başarabilen, okunduğunda kesinlikle pişmanlık duyulmayacak, iyi bir eser. Unutmadan söyleyelim, Marion Edebiyatın hemen her dalında eser vermek, sanırım 19’uncu de Lorme “Aşk Çelengi” demekmiş

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.