Sıradan bir mahallede yaşayan, sıradan bir hayatı ve sıradan bir ailesi olan bir ergen için bile 17 yaş sıra dışıdır. Mütemadiyen bir sıkılma hali; artık 15 değilsindir, 20’ye de asırlar vardır. Hayat hep zordur, herkes senden nefret eder ki onlar etmese bile sen herkesten ediyorsundur. Tabi bu sıradan mahallelerin sıradan ailelerinin sorunu. Cam Kırıkları Parkı’nın Sasha’sının değil…
Onun hayali, yaşıtları gibi, güzel ayakkabılara sahip olmak ya da ilerde zengin bir adamla evlenip yaşadığı varoştan kurtulmak değil. Sasha’nın yalnızca iki isteği var: Biri üvey babası Vadim’i öldürmek, diğeriyse “zavallı” annesinin kitabını yazmak. Çünkü Sasha’nın annesini öldüren ve iki kardeşini annesiz bırakan Vadim yaşamamalı. Böyle bir canavara yıllarca dayandığı, nahifliğinden taviz vermediği ve bir kahramandan çok hunharca öldürülmüş bir zavallı olduğu içinse, Sasha’nın gözünde annesinin hikâyesi anlatılmaya değer.
(Görsel çalışma: Brooke Webster)
Vadim’i öldürmenin binbir yolu
Annesi ölünce Sasha, iki kardeşiyle birlikte Vadim’in uzak kuzeni Maria’nın evinde, bir kenar mahallede yaşamaya başlar. Rus asıllı bir Alman olmak ve Almancayı iyi konuşmak bile akranlarının dikkatini üzerine çekmeye yeterken, buna bir de başına gelenler eklenince Sasha kiminin korktuğu, kimininse acıdığı çocuk olarak ve bu durumdan nefret ederek büyür. Üstelik bir yandan da Vadim’i öldürmenin en kolay ve acılı yollarını hayal etmekle meşguldür. Kardeşlerini işin içine katmadan. Diğer taraftan yaşadıklarını ajite etmek yerine çoğu yetişkinin yapamayacağı bir olgunlukla bakar olaylara. Bir yetişkin gibi yaşar. Ona aşık olan yaşıtı Felix yerine babasına aşık olur ve bunu saklama ihtiyacı bile duymaz. Mahalle delikanlılarına kafa tutar, evde kardeşlerine ancak bir annenin sahip olabileceği bir içgüdüyle yaklaşır. Başına bir şey gelebileceğinden korkmaktan çok “korku”nun kendisinden korkar bir hali vardır. Daha 17’sindeyken 40 yaşında bir kadın gibi kendi seçimleriyle hayatı yönetmeye çalışır Sasha, en azından elinde kalanlarla.
Alina Bronsky, kitap boyunca Sasha’yı öyle bir konuşturuyor ki, bahsi geçen genç kızın hayatının dönüm noktasını oluşturan olayların hiçbirini en ince ayrıntısına kadar bilmiyorsunuz. Zira Sasha hatırlamak istemediklerini ayrıntı vermeden es geçiyor. Böylece hayalgücünüzün müsaade ettiği kadar kötü düşünmenizi sağlıyor. Zaman zaman farklı bir yerde büyüse her şeyin daha başka olacağına inanıyor Sasha; “Rahat, korkusuz ve umursamaz olurdum. Şimdi de öyleyim zaten. Ama o zaman umudum da olurdu.” diyor… Ama yine de, en azından, kardeşlerinin umudu oluyor. Kardeşlerinin ablası, kendi kendinin ablası, hatta yaşadığı zamanlarda üvey babasının ona yaptıklarını gizleyerek annesinin de annesi oluyor Sasha. Büyümüş de küçülmüş değil. Büyümeye hiç zaman bulamadan yaşlananların hikâyesine bir örnek onunki… Cam Kırıkları Parkı’nı bitirdiğinizde anlattıkları kadar uzak, anlatış şekli kadar yakın bir roman tadı kalıyor zihninizde.
Manşette kullanılan görsel Stefanie Beyeler'a aittir.
Yeni yorum gönder