Ey otobiyografik benlik, romanların içine sızıp kontrolü ele geçiren sinsi varlık formu, kendinden nefret eden narsist, mutsuz dilli organizma, beni rahatsız ediyorsun. Romanın –ki roman tanımını da bir gün seninle tartışmak isterim- kapağını cümle ortasında kapattığımda bile sesin kesilmiyor. Monoloğun başa sarıyor, benim monoloğum oluyor. Nasıl beceriyorsun bunu? Yazarının bunu yaptığından haberi var mı?
Senin yazdıkların ve benim okuduklarım sadece hayal ürünü değil. Romanların hayal ürünü olmasını özlüyorum. Buna ihtiyaç duyuyorum. Kurmaca kahramanı sen öldürdün. Sen. Adın da yok ki isimsiz anlatıcı, kimlere şikayet edeyim? Eskiden yeraltında yaşıyordun, Dostoyevski göstermişti yerini. Thomas Bernhard ise çatıdaki odaya yerleştirmiş seni.
Sanatçının romanı
Thomas Bernhard’ın Düzelti adlı romanına sızmış otobiyografik bilinci hemen fark ediyorum. Roithamer karakteri. Thomas Bernhard, Roithamer üzerinden monologlaştırdığı varoluş, yaratıcılık, mükemmellik ve uyum hakkındaki fikirlerinden felsefi bir roman yaratmış. Hem yazar için, hem Almanca edebiyat için bir başyapıt. Bir künstlerroman-sanatçının romanı. Daha mükemmel olmak için en başa defalarca döndükten sonra, dönecek yeri kalmayan bir sanatçının. Başlangıcın, yok oluşa dönüştüğü bir sarmal. Mutsuz son. Her olguyu, başka dillerde karşılığı olmayan olan sözcüklerle açıklayan Almancada, sanatçının doğuşundan çok, kendi kendini yok ediş romanına başka bir isim veriliyordur belki.
Düzelti Roithamer, Höller ve isimsiz anlatıcının çocuklukta kesişen hayatlarının öyküsü. Roithamer, küçük gördüğü ve kendini ait hissetmediği burjuva ailesinden ve yaşadığı küçük Avusturya kasabasından kaçmış, Cambridge’in akademik dünyasında var olmayı seçmiştir. Ancak, aile evi ve arazisi ona miras kalınca kasabaya geri döner. Büyük bir fikri vardır. Evi satacak, parasıyla ailede tek sevdiği varlık olan kız kardeşi için dev bir koni şeklinde kusursuz bir ev yapacaktır.
Bu hayatının başyapıtını tasarlaması ve proje üzerinde rahatça çalışması için çocukluk arkadaşı Höller, ona kendi evinin çatı odasını verir. Roithamer, ölene kadar o odada kalacak, odayı kendi varlığı, depresyonu ve çılgın notlarıyla dolduracaktır.
Kız kardeş, koni bitmeden ölür. Roithamer koniye başkasının sahip olmasını ve onun içine girmesini istemez ve koniyi kendi kendine yok olması için ormana terk eder. Kısa bir süre sonra da, ormandaki açıklıkta kendini asar.
İsimsiz anlatıcı, Roithamer’in vasiyeti üzerine, çatı odasındaki notları ve yazıları toparlamak üzere Höller evine gelir. Kalan notları ve yazı parçalarını matematiksel mükemmelikte bir araya getirip bir eser meydana getirmek mümkün müdür? Mümkünse bile, anlatıcı bu işin altından kalkabilecek midir?
Düzelti’nin anlamı
Romanın temel felsefi meselesi yaratım sürecinin sorgulanması ve hedeflenen kusursuzluğun elde edilmesinin olası olup olmadığıyla ilgili. Düzelti, yaratıcı kişinin elindeki en güçlü silah. Düzeltinin yeniden var etme gücü kadar, ortadan kaldırıp yok etme gücü de var. Bu iki güç arasındaki çizgi, sanatçının yaratıcı süreç içinde tutulduğu kaçınılmaz düşünsel fırtınada gittikçe kaygan, emniyetsiz bir zemin haline geliyor.
Roithamer için düzelti, kız kardeşe hediye olsun diye tasarladığı koni ile başlıyor. Koni, aynı zamanda Freud’un kolektif algımıza yerleştirdiği dev bir fallik sembol. Kendisinin ve kız kardeşinin mutsuzluklarını barındıran aile evinin yerine, yazarın Grimm masallarından çıkmış gibi betimlediği ormanın tam ortasında inşa edilen o benzersiz matematiksel mükemmellik abidesi koni şeklinde ev, kız kardeşin çocukluk mutsuzluklarını düzeltip ona ideal mutlu bir hayat yaratma cüreti. Kız kardeşin ölümü yüzünden, Roithamer’in hayatını adadığı bu eser görüntüde mükemmel olsa bile, hedeflediği “düzelti”yi gerçekleştiremiyor. Hayak kırıklığı.
Düzeltinin ikinci aşaması, Roithamer’in koninin yaratılma sürecini ve nedenlerini çocukluğundan başlayarak anlattığı yazıları. Roithamer, notlarında bu yazıları defalarca baştan yazdığını söylüyor. Her baştan yazma, bir önceki versiyonu mükemmelleştirme adına yapılan düzeltilerdir. Ancak her düzelti, Roithamer’i olayların gerçekte nasıl olduğundan uzaklaştırmakta, kendi hayatına yabancılaştırmaktadır.
Düzeltinin aslında yok etmek olduğunu anlamıştır Roithamer. Sona yaklaştığında, final düzeltiyi, kendi hayatı üzerinden yapar ve kendini öldürür.
Romandaki karakterler evler ile özdeşleştirilmiş. Bernhard’ın savunduğu, insan kendi hayatının mimarıdır ve kendi benliğinin ve ruhunu barındıracak binayi kendi inşa eder. Ve bu bina, eğer mükemmelse, insan hayata kök salabilir, yıkılmadan kalabilir. Bina benlik arasındaki uyum tam ise, düzeltiye gerek yoktur. Mükemmelliğin tanımı da budur.
Tıpkı, romanın en sağlam ve huzurlu karakteri Höller’in, azgın nehrin en dar yerinin kıyısına yaptığı, hiçbir şeyden etkilenmeden ayakta kalabilen evi gibi.
Kafasını bu düzelti meselesiyle ile meşgul etmek istemeyen okur da romanın yüzeydeki katmanına bir yorgan gibi serili yürek bükücü bir yaşam öyküsüyle ruhunu ısıtabilir.
Koni gibi uzayan sarmal monolog
Thomas Bernhard romanını tıpkı bir koni gibi sarmal ilerleyen bir monolog olarak yazmış. Duyduğumuz ses Roithamer’in. Bazen bize doğrudan konuşuyor, bazen isimsiz anlatıcıyı bir medyum gibi kullanarak ona anlattırıyor düşüncelerini. Öyle ki, isimsiz anlatıcı sanki ayrı bir kişi değil, Roithamer’in öldükten sonra çatı odasına geri dönen ve yarım bıraktığı işi tamamlamaya çalışan benliği. Anlatıcının tıpkı Berhard gibi verem hastası olması da destekliyor sanki bu tespitimi.
Cümleler o kadar uzun, metin o kadar paragrafsız ki, okumayı cümle ortasında bırakıp ertesi gün devam ettiğim oldu. Yine de sanki bir telkin metni gibi tekrarla dolu olan anlatım karmaşık değil. Yer yer –ve bunu övgü olsun diye söylüyorum-tek bir odada geçen tek kişilik tiyatro oyunu metni okuyormuşum gibi hissettim. Bu hissimin en büyük nedenlerinden biri Sezer Duru’nun yetkin ve akıcı çevirisi.
Yaşamdan anekdotlar ve Wittgenstein etkisi
Roithamer karakterini otobiyografik benlik olarak tanımlamamı doğrulayan önemli ipuçları var romanda. Roithamer’in zengin ama kültürsüz burjuva ailesinden Cambridge’e kaçışı, mirasını reddedişi, intiharla ve müzikle olan saplantılı ilgisi, Thomas Bernhard’ın hayran olduğunu bildiğimiz Ludwig Wittgenstein’ın yaşamıyla büyük paralellik taşıyor. Kız kardeş için yapılan koni ev fikri bile, Wittgenstein’ın, kız kardeşi Margaret için tasarladığı, bugün bir iç mimari başyapıtı sayılan Wittgenstein Evi’nden geliyor.
Roithamer’in büyük eseri koniye başkalarının girmesini yasaklaması ise, Thomas Bernhard’ın ölümünden sonra kitaplarının Avusturya’da tekrar basımına izin vermeyen vasiyetinin ön habercisi. Ayrıca Roithamer’in monoloğu, Bernhard’ın hayatı boyunca Avusturya devletinin sosyal, kültürel ve politik duruşuna karşı geliştirdiği ve her fırsatta söylemekten çekinmediği eleştirel fikirlerle dolu.
Her ne kadar otobiyografik benlik desem de, Roithamer, Thomas Bernhard ve Ludwig Wittgenstein gibi iki büyük dehaya öykünen, onlar gibi olmaya çalışan ama onların ikinci kalite versiyonu olmaktan öteye gidemeyen bir karaktere dönüşmüş Bernhard’ın anlatım ironisiyle. Roithamer’in içine düştüğü varoluş krizine saygı duysam da, “bu adam bir kaybeden” diyerek, Roithamer’in kurmaca tarafını keşfedip onu bu haliyle daha çok seviyorum. Romana sızan otobiyografik benlik, aslında “roman öldü” retoriğine hem bir tepki hem bir iyileştirici çözüm olarak değerlendirilebilir. İşin ironik tarafı, bu varoluş krizindeki benliğin, o öldürdüğü kurmaca roman karakterindeki dengeyi ve mükemmeliyeti araması.
Ey otobiyografik benlik, şikayet ettiğime bakma sen, ister yeraltından notlar gönder ister çatı odasından, başımın üstünde yerin var.
Roithamer neden intiharı için Altensam'daki ağaçsız alanı tercih etti? Mekan ve çocukluk diye açıklıyabiliriz bunu bence. İnsanın mekanla özdeşleş_
mesi ve çocukluğuna bağlılığı.Bu bağlılık nedeniyle mekandan bütünüyle kopu_
şun engellenmesi.
Yeni yorum gönder