Peter Carey’in Gözyaşının Kimyası ve True History of The Kelly Gang (Kelly Gang’in Gerçek Hikayesi) romanlarından yola çıkarak söylenebilir ki, bir Carey romanı bitmek tükenmek bilmeyen bir hayal gücü, canlı betimlemeler ve cesur bir anlatı demektir; en azından beklenti hep böyledir... Carey’in Parrot ile Olivier Amerika’da isimli on birinci romanı da bu beklentileri karşılıyor. Kısmen, Democracy in America (Amerika’da Demokrasi) ve Eski Rejim ve Devrim gibi yapıtlarıyla ünlü 19. yüzyıl Fransız siyaset felsefecisi Tocqueville’in hayatından esinlenen eser, biri Fransız öteki İngiliz iki kahramanı eski dünyadaki yurtlarından alıp 19. yüzyıl New York’unda bir araya getiriyor.
Fransız kahramanımız Olivier, 1805’te Norman soylularından müteşekkil bir ailede hayata gözlerini açar. Tıpkı Tocqueville’inki gibi, Olivier’in de büyükbabası Robespierre’in giyotin orkestrasının tiz bir notasıyla hayatını kaybetmiştir: “Hiç şüphem yoktu ki, ben daha dünyaya gelmeden önce acı ve yıkıcı bir şey olmuştu ama ebeveynlerim kont ve kontes bunun ne olduğunu bana söylemeyeceklerdi.” (Normandiya’dan söz açılmışken, Fransız Devrim Savaşları’nda donanma subaylarının aristokratlardan oluşmasından mütevellit, sahil kentlerinin çoğunun monarşist tarafta olduğunu hatırlatmak isteriz. bkz. Eric Hobsbawm, Devrim Çağı.) Karanlık günler geçiren aile, Avrupa’nın karşı devrimci güçlerinin Fransa’da Bourbon’ları yeniden başa getirdiği restorasyon dönemiyle kendini bir nebze toparlasa da, 1830’daki Temmuz Devrimi’nin ardından anayasal monarşiye geçişle aile için su yeniden bulanıklaşır. Genç bir hukukçu olan Olivier, kendini “modern bir liberal” olarak tanımlamasa da, soylu kökleri sebebiyle vatanından uzaklaşmak ve ceza sistemlerini incelemek üzere Amerika’ya gitmeye karar verir.
Havuç renkli saçlarından ötürü “Parrot” (yani “Papağan”) diye anılan kahramanımız ise, İngiltere-Devon’da, babasının yanında matbaacılık yapmaktadır. Ebeveyninin kalpazanlık iddiasıyla tutuklanmasının ardından Parrot’ın yolu savaşta tek kolunu kaybetmiş ve Devrim Fransa’sının ekonomisini baltalamak için Fransa’ya sahte para nakliyatı yapmakla uğraşan bir Fransız soylusuyla, sürgündeki Marquis de Tilbot’la kesişir. Bir gemiye atlayıp kaçan ikiliden Tilbot, Rio’da gemiden atlarken; Parrot’ı Avustralya’ya yol almak üzere kendi kaderine terk eder. Yıllar sonra Avustralya’ya gidecek olan Tilbot, Parrot’ı karanlık işlerinde ajan olarak kullanmak üzere Paris’e getirir. Bu vesileyle Parrot, de Garmont ailesinin yanında hizmete girer ve oğulları Olivier’ye eşlik etmek üzere Havre’ın (Tocqueville’in bindiği geminin de adı aynıdır) güvertesine çıkarak onunla birlikte Amerika’ya yelken açar.
Gemiye adım atmalarıyla birlikte iki adamın ilişkileri çetrefilli bir gelişim gösterir. Bir yandan Olivier, Parrot’tan casusluk yaptığı hususunda haklı olarak şüphelenirken; Parrot ise, Olivier’nin uşağı olma pozisyonuna içerlemektedir. Fakat bu hoşnutsuzluk zamanla gelgitli bir arkadaşlığa dönüşür; üstelik, değişen yalnızca ilişkileri olmayacaktır. Teoride liberal, pratikte elitist olan Olivier’nin aksine, uşağı, geçmişiyle determinist bir ilişkiyle sosyalisttir. Kendini, “Kralların değil Newton’ın yasalarına tabi” bir adam olarak tanımlayan Parrot, yeni bir dünyaya giden fakat ona erişemeyen bir adamın sancılarını çekmektedir: “Mum ışığında Thomas Paine’i okurken, günde 18 saat uşaklık yaptım.” Bu bağlamda Amerika zamanla Parrot için özgürlük arayışının para arayışından ayırt edilemediği bir portre halini alırken, Olivier de henüz gemideyken Amerikan demokrasisinin pratikteki gerçekliğiyle kendi kafasındaki teorik liberalizmin yarattığı çelişkiyle tanışacak, New York Bankası’nın başındaki Bay Peek tarafından “demokratı oynaması” ve Parrot’ı güvertenin altına göndererek Yankee hassasiyetlerini zedelememesi hususunda uyarılacak, sonraysa annesine şöyle yazacaktır: “Demokrasinin ağırlığı başlarımıza çöktüğünde, ağırlığı altında kırılmaması için karşısında eğilmek hakkımızda en iyisi olacaktır.”
Dickensvari sahneler...
Romanla ilgili altını çizmemiz gereken husus, her ne kadar Parrot ve Olivier’ye eşit yer ayrılsa da, anlatının Parrot’ın paradigmasından yana ağır basması. Öyle ki, Carey romana her şeyi Parrot’ın kaleme alıp bastırdığını iddia eden ufak bir epilog bile eklemiş. Bu “hâkimiyete” en çok da üslupta rastlıyoruz. Parrot’ın dili hayat ve enerji doluyken, Olivier’inki çoğu zaman okuyucunun kulağına yapay gelebiliyor. Elbette de Garmont’un dili, tarihi inandırıcılık gerekçesiyle bir 19. yüzyıl aristokratına uygun olmalıydı. Fakat bir aristokratın attığı her adım ve aldığı her nefesi Shakespeareyen denebilecek ağdalı bir dille ifade etmesi, zaman zaman absürt bir üsluba yol açmış. Bunun yanı sıra, karakterlerin dillerindeki zıtlığın sebebi de, onların bu merkezi konumlarını kuvvetlendirmek... Parrot sağduyulu, canlı ve dürüsttür; Olivier teoride, Parrot ise pratikte tecrübelidir. Olivier kendi sınıfının, Parrot ise dünyanın gerçekliğidir. Olivier yolun başında, Parrot ise sonundadır. Bu bağlamda şunu söyleyebiliriz: Bir romanın karakterizasyon sürecindeki en çetrefilli imtihanlarından biri de, “banal” karakterleri sıkıcı olmayan bir şekilde kaleme almaktır. Haliyle Carey, her ne kadar Olivier’nin gözlerinden ilgi çekici bir hayat yaratmakta çok başarısız olmadıysa da, okuyucunun kendisini hikayede Parrot’ın olduğu bölümlere gelmeyi beklerken bulması kaçınılmaz.
Parrot’tan bahsetmişken, yazarın bu karakteri ele alışının Dickens ekolünde olduğunu belirtmeliyiz. Birçok Dickensvari sahne mevcut; üstelik birçok yazarın Dickens’ın cansız bir yeniden üretimini yaptığı düşünülürse, Carey’in bu bağlamda okuyucuya sırıtmayan, orijinal ve cesur bir atmosfer sunduğunu söyleyebiliriz.
Anlatıdaki birtakım aksaklıklarına rağmen, Carey’in zengin hayal gücüyle tatlandırılmış beş yüz sayfalık sürükleyici bir eser olan Parrot ile Olivier Amerika’da, okuyucuyu 1830’ların kaba, vahşi ve karışık Amerika’sında sürükleyici bir maceraya çıkarıyor. Parrot’ta Charles Dickens, Olivier’de Tocqueville’i bulabileceğiniz anlatıda, dönemin Avrupa ve Amerika’sını -cazip ve müzikal bir dille- keşfe çıkma fırsatı buluyoruz.
* Görsel: Selçuk Ören
Yeni yorum gönder