Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Devasa bir edebi oyun



Toplam oy: 1034
Paul Poissel // İngilizceye çev. Paul La Farge // Türkçeye çev. Duygu Şahin
Oblomov
Kış Hakikatleri, diğer postmodernist metinler gibi, anlamını bir edebi oyun olarak nitelenebilecek kendi varlığına yaslıyor.

Biz okurlar, Fernando Pessoa’nın artık birer müsteardan fazlası olan alt kimlikleriyle tanıştığımızda tüm hayatını dönüştürdüğü bu edebi jest karşısında yelkenleri suya indirmiştik. Tabii bunda Huzursuzluğun Kitabı’nın bir başyapıt olmasının ve şiirlerinin sonsuza ulanan bir kendilik arayışına işaret etmesinin etkisi yadsınamayacak denli büyük. Diğer yandan, edebiyat evreninde etten kemikten ve ruhtanmış gibi görünen kurmaca ya da sahte yazarlar tarafından kaleme alınmış metinlerin hatırı sayılır bir etkisi var. Gerçekle kurgunun iç içe geçtiği ya da kurgunun gerçekmiş gibi gösterildiği edebi oyunlar, dünyanın tekdüzeliği ve sıkıcılığına karşı biraz muğlak, biraz büyülü bu tip metinlere ve yazarlara karşı gardımızı düşük tutup göğsümüzü açıyoruz.


Paul La Farge da bu tarz edebi oyunları seven ve eserlerinde kullanan çağdaş Amerikan yazarlarından biri. Öncelikle, 2001’de basılan ve olumlu eleştiriler alan Haussmann, or the Distinction’da, romanın esasında 1922’de pek az bilinen Fransız şair Paul Poissel tarafından kaleme alındığı, La Farge’ın yalnızca metni tercüme ettiği iddia ediliyordu. Paul Poissel nam bedbaht Fransız şairi bu defa 2005’te basılan ve geçtiğimiz günlerde Türkçeye tercüme edilen Kış Hakikatleri’nde de görüyoruz. Fransızca metinle karşılaştırmalı olarak basılan kitapta La Farge, kısa bir okura not ve uzun bir sonsözle birlikte kitabın mütercimi olduğunu söylüyor.

 

Rüya metinleri

 

Kış Hakikatleri bir rüya metni. Uzun süren bir uykusuzlukla malul şairimiz Poissel, derin derin içini çektiği ızdırap yüklü günlüklerinde, insanların yalnız rüya görmek için uyudukları gibi bir fikre kapılıyor. Rüya fikriyle boğuştuğu dört yılın ardındansa masasının üstünde bu Kış Hakikatleri kitabını oluşturan, 1881 yılı kışında Parisliler tarafından görülen rüya metinleri peyda oluyor. Kitap aynı zamanda Kış Hakikatleri üzerine bir konferans vermesi gereken La Farge’nin, Poissel’in bu kitabı üretme sürecini araştırmasının hikayesi. Son olarak, Kış Hakikatleri, Paul La Farge’nin kendisini de çevirmenmiş gibi dahil ettiği devasa bir edebi oyun.

 

Oyunun ne olduğuna geçmeden önce, Fransızcamı mazur görürseniz, bilmemiz gereken bazı şeyler var. Les faits divers, birebir çeviriyle “çeşitli olaylar,” bizdeki üçüncü sayfa haberleriyle benzeşen çarpıcı cinayet, intihar ve gizemli olay haberleri anlamına geliyor. “Kış Hakikatleri” anlamına gelen kitabın orijinal(!) ismi Les faits d’hivers ile Les faits divers aynı şekilde telaffuz ediliyor. Kış Hakikatleri’ni Oulipocu tarzda oyuncu bir metne dönüştüren şey işte tam da buradan neşet ediyor. La Farge, Poissel’in 1881 kışındaki üçüncü sayfa haberlerini okuyup bu haberlerden yola çıkarak rüya metinlerini yazdığını keşfediyor. Haberlerin başlıklarından ve içeriklerinden birkaç kelimeyi seçerek, fonetik olarak ona yakın kelimeleri veya kelime oyunlarını kullanarak kendi rüyalarını yapıyor. La Farge’ın bize ifşa ettiği bu keşfi, tüm kitabın yazılış sürecinin ve kitabın yüreğindeki edebi oyunun da ortaya çıkması anlamına geliyor.


Bu bakımdan tüm kitap, devasa bir edebi oyun, bir performansa dönüşüyor. Şimdiye de söz etmedik, onu da söyleyelim; kitaptaki rüya metinleri, tüm rüya metinleri gibi: Genelde rüyayı görenler bile onun ne anlama geldiğini bilemezken, elimizde muğlak, anlamsız olay parçaları, belki biraz anlam çıkarabileceğimiz olay örgüleri mevcut. Yani, tek başına elimizdeki metin ne keyifli bir okuma sunuyor ne de derin bir düşünme. Kış Hakikatleri, tam da diğer postmodernist metinler gibi, anlamını bir edebi oyun olarak nitelenebilecek kendi varlığına yaslıyor. Bilmiyorum, belki de gardımızı düşürmekle hata ediyoruzdur.

 

 

 


 

 

 

Görsel: Ece Zeber

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.