Bütün dünyanın sözü bir, dili birken insanlar Sinear diyarında kerpiçten bir kule yapmaya giriştiler. Tevrat’a göre Rab, Ademoğullarının kulesinden hoşnut olmadı ve birbirlerinin dillerini anlamasınlar diye onların dillerini karıştırdı. Ve insanlar birbirleriyle anlaşamayınca dağıldılar. Malum bu kule, Babil’di. Efsaneden çıkaracağımız en basit sonucu çıkaralım: sıradan insanların birbirleriyle anlaşabilmek için dile ihtiyaçları vardır ve makul bir birliğe. Yani dil, insanların birbirleriyle anlaşabilmeleri için vardır, iletişimin sağlıklı şekilde kurulabilmesi için de ortak bazı kaideler belirlenmiştir. Dil ise önünde sonunda matematiksel bir toplam olduğundan bazı harfler, kelimeler ne kadar istesek de yan yana gelemez. Melida Tüzünoğlu’nun April yayınlarından çıkan öykü kitabı Annem Bir Robot Doğurdu’daki öykülerin temel sorunu ne yazık ki dil. Şairane bir eylemle karşı karşıya olabilir miyiz? Kim bilir harflerin milyonlarca kombinasyonundan başı dönmüş, bu büyüye kendini kaptırmış, yeni bir dil kurmak sevdasına düşmüş belki de bunu başarmış bir yazarla tanışmış olamaz mıyız?
Aksi gönle hoş gelse de, bir kural ihlali çoğu zaman sadece bir kural ihlalidir, anlatım bozukluğu anlatım bozukluğudur, hata sadece hatadan ibarettir. Yazar, içindeki yazı şeytanıyla sürekli bir mücadele içinde olmalıdır; kendisini kalemin şehvetine kaptırmak risktir. Hele de minimal bir tür olan, bu yüzden hata kabul etmeyen öykü yazarı için. Burada örnekler vermek gerekiyor mu emin değilim, bir tür teşhircilik sayılacağını düşündüğüm ve sözü uzatmamak için vermeyeceğim. Konuşmamız gereken başka sorunlar da var.
Zeki bir yazar Melida Tüzünoğlu, buna kuşku yok. Elimizdeki kitabın ilk sayfasındaki biyografiden anladığımız kadarıyla geçen yıl epey sükse yapmış bir de romanı var yazarın. Peki zekâ her zaman işe yarar mı? Bir handikaba dönüşebilir mi? Geçenlerde James Wood’un Kurmaca Nasıl İşler’ini karıştırırken altını çizdiğim bir cümleye rastladım. O da Flaubert’ten alıntılamış: “İşinin başındaki yazar, evrendeki Tanrı gibi olmalıdır: her yerde vardır ama hiçbir yerde görünmez.”
En hafifinden Joycevari bir reddediş
Melida Tüzünoğlu Annem Bir Robot Doğurdu’nun her satırında okura görünmeye can atıyor, bizden hikâyeye değil, karakterlere değil, kurduğu öykü evrenine değil sadece kendisine bakmamızı istiyor. İşte bu yüzden bir türlü metinle temas kuramıyoruz. Okurun inatla metin tarafından öteye itilmesinde; Beckett, Pinchon, Bataille ya da en hafifinden Joycevari bir reddediş yoksa eğer Tüzünoğlu’nun başı dertte. Çünkü bizim baktığımız yerden yazar, zihinsel karmaşasını neredeyse sıra gözetmeksizin metne boca etmiş gibi görülüyor. Elimize bir çubuk alıp karıştırarak bu karmaşadan anlamlı sonuçlar çıkarmak zorunda olduğumuzu kim söylüyor? Peki, Tüzünoğlu’na okurun, onun hiçbir amaca hizmet etmiyormuş gibi görünen bencilce çıkarımlarını, zeka gösterilerini, sözde biçimsel oyunlarını merak ettiğini düşündüren ne?
Işık Yanar İtibar Dergisinin Ağustos sayısında yayımlanan “Edebi His Üzerine” başlıklı yazısında bir metnin içine giremesek de, anlamasak da ortada avangarde bir yapıt varsa metnin muhatabında bir yükseklik hissi uyandıracağından bahseder. Kitap boyunca kendime bu soruyu sordum; avantgarde bir yapıtla mı karşı karşıyayım, ihtiyarladım mı, kurallara haddinden fazla mı bağlıyım, anlayamıyor muyum?
Ama zihnimde hiçbir şey uyandırmayan imgeler -ki Latince imagodan türeyen (İngilizce image) imge; pek çoklarına göre sözcüklerle zihinde bir resim oluşturmaya yarar. Yani kabaca söylersek yazar her şeyi daha iyi anlamamız için kullanır imgeyi, daha karmaşık hale getirmek için değil- şiir mi değil mi belli olmayan alt alta yazılmış şiirsel ifadeler, tüm çekiciliğine rağmen başarısız biçimsel oyunlar her sayfada kararımı biraz daha kesinleştirdi. Annem Bir Robot Doğurdu, maalesef özensizce yazılmış öykülerden oluşuyor, Melida Tüzünoğlu’nun belli ki var olan yeteneğini yeterince kullanmayarak hem kendisine hem de okuruna kötülük ettiği bir kitap.
Vallahi içime su serpti bu makale. Yoksa kendimden şüphe etmeye başlayacaktım. Birileri "kral çıplak" diyebilmeli. Melida Hanım'ın çevresinde nasıl bir ilişkiler ağı varsa artık, kimse onun yazdıklarının edebi bir değeri olmadığını bir türlü söyleyemiyor. Ya da parlatalım biraz, nasıl olsa her kör satıcının kör bir alıcısı vardır gibi, veriyorlar tanıtımı, reklamı. (Kayıp Gül vakasından bile beter bir durum)
Radikal'deki bir makalede yazarın göklere çıkarılan edebi yeteneği ile ilgili verilen şu örnekler, Melida Tüzünoğlu'nun yeteneksiziğliğinden çok; makale yazarının ortaokul seviyesindeki espri kabiliyetini ortaya koyuyor:
"Sözcüklere –size, bunu nasıl olmuş da fark edememişim dedirten- yeni anlamlar kazandırıyor. Örneğin “çoktan seçmeli” sınavlar onun için “çok eskiden seçmeli” demek. Bu hiç aklınıza gelmiş miydi? Peki hoşunuza gitti mi? Tamam, o zaman “Cüretkar Bakteriye Ağıt” başlıklı öyküden bir alıntıyla devam edelim. Bu öyküde bir sprey şişesiyle –evet, bir sprey şişesiyle- sohbet ederken bir formül üretiveriyor yazar: “Pislik eşittir toz miktarı çarpı temizlik takıntısı, bölü kişilik bölünmesi.”
Nasıl ama, enfes değil mi? Benim de dilim tutuldu bu aydınlanmadan sonra...
Yeni yorum gönder