Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Distopik maskeli balo



Toplam oy: 187
Gallagher Lawson // Cansu Işık
Alakarga
Lawson’ın anlattığı distopik ve yer yer fantastik öğelerle yüklü hikaye; kağıtların, duyguların, duygusuzluğun ve zaman-dışılığın hâkim olduğu bir oyuna benziyor.

Avrupa’nın en iyi felsefe bölümlerinden birine sahip olan Budapeşte Üniversitesi’nin girişindeki duvarda, “Ütopya hayalse, distopya onu düşlememize neden olan hayattır,” yazıyordu. Viktor Orbán yanlısı bir güruh, geçenlerde bu yazıyı silmiş. Cümlede, distopya-hayat bağlantısına yapılan vurgu, yıkıcı güçler eliyle bir kez daha kanıtlanmış böylece!

Zamana karşı mücadele, insanı zaman-dışı “çözümler” bulmaya itiyor: Bir felaket, aniden bozulan bir plan ya da dünyayı kavrayamama, kişiyi ya da kişileri yeni yollar aramak için güdülüyor. Gallerger Lawson’ın kaleme aldığı Kâğıt Adam’daki hikaye de böyle bir distopyaya karşılık geliyor: Korkunç bir kaza sonrası babası tarafından yeniden yaratılan -daha doğrusu çizilen- Michael’ın öyküsü bu. Zamanın dışına çıkan, mekansızlaşan ve en önemlisi, felaketler üzerinde yükselen yeni bir hayat...

Gallerger Lawson, Kâğıt Adam’da, yaşadığı yarımadayı hiç terk etmemiş Michael’ın yersiz-yurtsuzlaşma hikayesiyle buluşturuyor okuru. Kitapta; kasaba-şehir-anakara, otobüs ve yolculuk gibi genel ifadeler var ama Michael nereden nereye gidiyor, otobüste ona art arda soru soranlar kim belli değil. Onun gizlemek istediği görüntüsü, kaçamak yanıtları ve kırsaldan kente doğru gidişi var yalnızca.

Michael da bir çizer; bir çırpıda ifade edemediği duygularını çizgiyle aktaran, “gerçek hayatta yapamadıklarını sayfalarda gerçekleştiren” Michael’ın şehre seyahati sırasında karşılaştığı fantastik manzaralardan biri, yalnız bırakılan ve bir başka kazaya yol açan deniz kızı. Zaten kağıt adam olarak güç bir yaşam sürerken bu manzaranın da etkisiyle, zihninde, “Şehirde nasıl ayakta kalacağım?” sorusu dolanıyor.

 

 

Şehir dediğimiz de biraz karışık: Kuzey-Güney ayrımının yanı sıra, Güney’i ilhak etmek isteyen Kuzeyliler nedeniyle kentte tedirginlik hâkim. Yazar Gallerger Lawson, Michael’ın özel durumuyla birlikte bu havayı da distopik bir öğe olarak çıkarıyor karşımıza. Yalnızca bu da değil; şehirdeki insanlar maske takmadan sokakta yürüyemedikleri gibi, pek gülümseyen de yok. Varsa da maskeler nedeniyle görülmüyor zaten. Michael ise bu tuhaf ortamda üçüncü hayatına adım atmayı umuyor, hatta âşık olmayı...

Kuzey’in gıpta edilen eğitim sistemine, en iyi tedavi imkanlarına, şairlerine ve müzisyenlerine karşılık; Güney’in maskeleri ve aslında bir Kuzeyli olan Michael’ın çizimleri var. Tabii bir de tedirginliği: “Buraya taşınma sebebi şehre uyum sağlamaktı. Şimdiyse tek yapabildiği şehir hayatına gizlice sokulmaktı.”

Eskiden, şehirde herkes istediği kişi olabilirken artık pek fazla insanın yan yana gelememesi gibi bir durum söz konusu. Gezdiği her noktada iz bıraktığı kentte genel bir güvensizlik sorunu var ve Michael’ın sıkıntısı bu nedenle katlanıyor. Benliğindeki iz ise eski arkadaşı Mischa’dan bir hatıra bulmak isterken kendisini kağıt adama dönüştüren kaza. Şehirde Mischa’yla karşılaşınca bu anılar yeniden canlanıyor...


“Hepimiz, korkunç kazaların eseriyiz”

Michael’ın bir başka sorunu, uyumlu ve kendisine söylenenden fazlasını yapmadan yaşayan insanlarla dolu kentte istenmediğinin farkına varması. Kırsaldakine benzer bu hayal kırıklığı yüzünden, “Burası çürümeye terk edilmiş bir yer,” diyor. Sanatçı Doppelmann’ın, Michael’ı düzeltme (ya da onarma) çabası da arkadaşı Maiko’nun şehre dair uyarıları da kâr etmiyor. Yaşam, kenti Kuzey’den ayıran duvara çarpıyor.

Şehirde hava daha da ısındığında Michael’ın düşündükleri hayli manidar: “Caddenin ortasında ayaklar altında kalıp bir kâğıt hamuru hâline gelerek bir nesne olarak ölecekti. ‘Hepimiz, korkunç kazaların eseriyiz’ diye düşündü.” Kağıt adam olarak çizilen ve yeni bir hayat yaşamaya başlayan Michael, başından geçenleri, aşkını, geldiği kentteki karmaşayı, Kuzey-Güney ayrımını ve duygularını çizgiyle anlatıyor. Bir kağıt kırılganlığındaki yaşamı, aynı anda onun hem özgürlüğü hem de prangası.

Lawson’ın anlattığı distopik ve yer yer fantastik öğelerle yüklü hikaye; kağıtların, duyguların, duygusuzluğun ve zaman-dışılığın hâkim olduğu bir oyuna benziyor. Hayal kırıklıkları ve karanlığın yanı sıra isyan dolu ve trajikomik çıkışların da bulunduğu maskeli bir kitap Kâğıt Adam.

 

 

 


 

 

 

Görsel: Muhammed Ali Üzen

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.