Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

DündenYarına // Hayata ve edebiyata bakışı etkileyen “diyaloglar”



Toplam oy: 359
Türkçenin modern edebiyatının başlangıcına dair yeni okumalar öneren ufuk açıcı bir kitap.

Edebiyatımızın modernleşme döneminin en büyük etkileri hiç kuşkusuz Fransız edebiyatından; Osmanlı’nın Fransa ile olan siyasi ilişkileri edebi ilişkileri de beraberinde getirmiş. Victor Hugo, Corneille, Racine, Molière, Chateaubriand, Lamartine, sonrasında Théodore de Banville, Alfred de Musset, François Coppée, Sully Prudhomme ve daha niceleri... Hepsinin Tanzimat ve Servet-i Fünun dönemi edebiyatçıları üzerinde etkisi büyük. Fransız yazarlarını okuyan, beğenen bu nesiller, kendi edebiyatlarında onlarla bir diyaloğa giriyorlar. Bu diyalog hem yeni edebiyatın hem de bu edebiyatı ortaya koyan nesillerin hayata ve edebiyata bakışlarını etkiliyor. İşte Modern Türk Edebiyatının Fransız Kaynakları, modern edebiyatımızın bu dönemine ışık tutan önemli bir çalışma. Bu dönemdeki diyaloğun edebiyatçılar üzerindeki yansımalarını bize doğrudan açık eden günümüzde çok fazla kaynak yok. Bu sebeple Gül Mete Yuva'nın çalışması ayrıca bir değer taşıyor.

Türkçenin modernist edebiyatı olarak nitelenen, Edebiyat-ı Cedide olarak da adlandırılan 19. yüzyıl sonu Servet-i Fünun kuşağını merkeze alan çalışmada, bu nesille birlikte daha önce Tanzimat kuşağıyla başlayan Fransız edebiyatıyla diyaloğun nasıl doğrudan bir ilişkiye ve hatta bunu sahiplenmeye döndüğünü öğreniyoruz. Servet-i Fünun kuşağının şiirde ve nesirde iki temsilcisi, Tevfik Fikret ve Halit Ziya Uşaklıgil'in Fransız edebiyatıyla ilişkisine kitapta ayrıca yer verilmiş. Fikret'in şiirlerinin Alfred de Musset, Victor Hugo, François Coppée ve Charles Baudelaire'in eserleriyle arasındaki ilişkiler, Fikret'in eserlerinde onlardan aldığı ile kendi eseri arasında kurduğu sentezle birlikte verilmiş, gösterilmiş. Gösterilmiş, diyorum çünkü Gül Mete Yuva, her fikrini alıntılarla ispatlayarak edebiyattaki etkileşimin bir eserde kendine has bir unsur olarak nasıl varolduğu meselesini de bu şekilde ortaya koymuş. Kitabın yaklaşımındaki temel unsur da bu zaten: Bir edebi eser, başka edebi eserlerle her zaman etkileşim içindedir, ancak bu etkileşim sadece bir taklitten ibaret değildir. Bu sebeple kitap, modern edebiyatımızın bir “taklit” fikriyle başlaması fikrine de temelden bir eleştiri getirilmektedir.

Halit Ziya'nın iki meşhur romanının, Mai ve Siyah ile Aşk-ı Memnu'nun ele alındığı bölüm, Türkçede romanın kurucu figürü olan Halit Ziya'yı anlamak açısından büyük önem taşıyor. Bu bölümde özellikle André Theuriet ile Halit Ziya arasında kurulan ilişki, çarpıcı örneklerden biri: "1874'te André Theuriet, ‘Mavi ve Siyah -Gerçek Hayatın Şiirleri-’ başlığını taşıyan şiir kitabını Paris'te yayımlar. Theuriet -adı günümüzde unutulmuş olsa da- yaşadığı dönemde ünlü bir yazar. Fransız Akademisi üyesi olarak seçilmiş, şiir kitaplarının yanı sıra sayıları kırkı aşan roman ve hikâye yazmış. Halit Ziya'nın André Theuriet'yi okuduğunu, yazarın 'Mavi Kelebekler' başlığını taşıyan hikâyesini Türkçeye çevirmiş olmasından biliyoruz. Theuriet'nin ‘Mavi ve Siyah’ta, 'gerçek hayat' olarak nitelendirdiği konular daha çok gündelik hayatı ve esas olarak köy hayatı ve doğa sevgisi üzerine kurulmuş. Dolayısıyla bu yapıtın içerik açısından Ahmet Cemil'in hayallerine cevap verdiğini söyleyemeyiz. Ancak, Theuriet'nin kitabının başında yer alan, o dönemin modası olan okura seslenen şiir, Ahmet Cemil'in şairlik deneyiminin, başka bir deyişle Mai ve Siyah'ın özeti gibidir: “Okurlarıma/ Kitabım adeta kararsız bir sema,/ Rüzgârla hareketlenen sisin/ Bıraktığı kimi boşluklarda/ Uçuk mavilikler görülüyor.// Arzular, zamanla gelen pişmanlıklar;/ Mavi hülyalar ve siyah düşünceler,/ Işık ve karanlığın hareketinde/ Beraber kanat çırpıyor.// Bazen, doğan şafak gibi,/ Bir aşk hatırası renklendirir/ Bulutlu o koyu gökyüzünü;// Birdenbire... Ey büyü! Ey sihir!/ Aydınlanıyor derken... her şey kararır/ Ansızın bir gözyaşı fırtınasıyla."

Modern Türk Edebiyatının Fransız Kaynakları, Türkçenin modern edebiyatının başlangıcına dair yeni okumalar öneren ufuk açıcı bir kitap. Benzeri nice çalışmalara...

 


 

 

Görsel: Muhammed Ali Üzen

 

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.