Mahmut Yesari, Türkçenin en üretken yazarlarından. Buna rağmen eserleri uzun zamandır yayımlanmıyor. Bir Namus Meselesi, aslında Yesari'nin 12 Nisan 1923 - 25 Eylül 1924 yılları arasında Kelebek dergisinde yayımladığı bir eser; yayımlanışının ardından bunca yıl sonra kitap halinde ve ilk kez Latin harfleriyle basılıyor. Kitabı Arap harflerinden Latin harflerine aktaran Nükhet Eren, eserin başına Mahmut Yesari ve eserleri hakkında detaylı bir "sunuş" da yazmış. Ardından gelen Stefo Benlisoy'un yazısı ise Türkçe konuşan Rumları ve onlar arasındaki coğrafi farklılıkları anlamak açısından oldukça ilgi çekici.
Bir Namus Meselesi'ni biz okurlar için ilginç yapan ilk unsur, eserde Kayseri ve çevresindeki Rumların konuştuğu Türkçenin, yani Karamanlıcanın nasıl kullanıldığını görmek. Nitekim kitaptaki bütün karakterler Kayserili Rumlardan oluşuyor.
Ağapiyadi, Kayseri'de yaşayan bir tüccardır. Bir gün İstanbul'da yaşayan ve Galata'da bankerlik yapan dayısı Çakıroğlu Yuvanaki'den iflas ettiğine ve yardıma ihtiyacı olduğuna dair bir mektup alır. Bir süre ne yapacağını bilemez. İstanbul onu korkutmaktadır. Ancak dayısına yardım etmeye karar verir. Mallarını satmak için Dellal Kiryako'dan yardım ister. Kiryako onu mallarını Ağapiyadi'nin baş düşmanı olan Karaeftimoğlu Petraki'ye satması konusunda ikna etmeye çalışır. Bu durum Ağapiyadi için bir namus meselesi halini alsa da sonunda Petraki'ye mallarını satar, ancak gün gelip sattığı fiyattan hepsini geri alacağını söyleyerek İstanbul'a gider. Bir süre sonra dayısı ölür; o da İstanbul'da tutunan bir banker olur. Kayseri'ye yazdığı mektuplardan zengin olduğu ve hayatının yolunda gittiği bellidir. Kayseri'de onun mallarını alan Petraki ise borca batmış ve evlenmek üzeredir. Bir süre sonra Ağapiyadi de zengin bir kadınla evleneceğini belirten bir mektubu müstakbel eşinin fotoğrafıyla birlikte Kayseri'ye yollar. Fotoğraftaki kadının güzelliğini gören Petraki iyice bunalıma girer ve Ağapiyadi'nin yanına gitmeye karar verir ve bu noktadan sonra namus meselesi bir üst boyuta taşınır.
Kitapta kurmacayı harekete geçiren temel unsur, mektuplar. Ağapiyadi'nin dayısının aldığı haberle İstanbul'a gitmesi, ardından Ağapiyadi'nin yazdıklarıyla Petraki'nin İstanbul'a gelmesini sağlaması mektuplar aracılığıyla oluyor. Bilinmeyene bu şekilde açılış, sonrasında ne olup biteceği konusunda biz okurları da muallakta bırakıyor. Örneğin Ağapiyadi'nin Kayseri'ye yolladığı mektuplarda doğru mu yoksa yalan mı söylediğine dair bir netlikten söz etmek çok zor. Petraki İstanbul'a geldiğinde dahi işlerinin yolunda gittiğinden emin olamıyoruz. O zaman bile sadece bunlarla ilgili değil, Ağapiyadi'nin karısı Katina ile ilgili de yolunda gitmeyen bir şeyler olacağını seziyoruz.
Kitabın diğer bir önemli tatadı, mal ve mülk edinmeyle ticaret yapma ilişkisini gözler önüne sererek doğrudan belirli bir meslek grubuna odaklanması. Gerçi bunun neden böyle olduğunu Stefo Benlisoy'un "önsöz"ünden anlıyoruz: "Aslında İstanbul'da daha 15. yüzyıldan itibaren bir 'Karamanlı' mevcudiyeti söz konusuydu. 19. yüzyıldaki göçlerden sonraysa şehirdeki Anadolulu Türdil Ortodoksların nüfusu daha da artmıştır. İşte İstanbul'a yerleşen bu Anadolulu Ortodokslar, şehrin ticati merkezini oluşturan Unkapanı'ndan Sirkeci'ye kadar olan bölgede ve Galata'da çalışıyor ve ağırlıkla Yedikule, Samatya, Sirkeci, Narlıkapı ve Cibali gibi semtlere yerleşiyorlardı. 19. yüzyıl boyunca başkent Rumlarının varlıklı ve seçkin kesimleri Fener gibi eski gözde yerleşim yerlerini terk ederek Haliç'in karşı tarafındaki 'yükselen' Pera, Tatavla gibi semtlere yönelmiş, aralarında Anadolulu Ortodoksların önemli ağırlığa sahip oldukları Rum göçmenlerse çoğunlukla İstanbul Rumlarının 'geleneksel' semtlerinde yoğunlaşmışlardı."
Bir Namus Meselesi, 20. yüzyıl başında yazılan birçok eser gibi bir değerler sistemini öne çıkarıyor. Tıpkı Peyami Safa'nın yanlış Batılılaşan ve köklerinden kopunca kendi değerlerini yitiren kahramanları gibi, Petraki ve Ağapiyadi de kendi köklerinde ayrıldıklarında değerlerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorlar. Bu da kitabın öne çıkan mesajı.
Mahmut Yesari, Bir Namus Meselesi ile sadece Kayseri'den İstanbul'a gelmiş bir Rum tüccarı değil, onun dilini, yaşamını ve kültürünü de eserine yerleştirerek ve de üstelik bunu kendi çizgileriyle zenginleştirerek edebiyat tarihimizin en ilgi çekici eserlerinden birini yaratmış.
Yeni yorum gönder