Çok sevdiğiniz insanlar hakkında konuşması zordur. Sevginiz öyle bir taşar ki, kalbinizden yükselen heyecan dalgası nefesinizi keser. Kelimeler dilinizden dökülemez, dışarıdan bakana anlamsız gelecek birtakım jest ve mimiklere dönüşür. En azından benim için böyledir bu. Çok sevdiğiniz bu insan bir yazar ve siz de onun hakkında bir yazı kaleme alacaksanız durum pek fena.
Eduardo Galeano'nun dünya üzerindeki günleri 2015 senesinde sona erdi. Vefatından önce bitirdiği ve yayıma hazırlanan dosyası Hikâye Avcısı, yakın bir zaman önce Türkçede de yayımlandı. Galeano külliyatına eklendi. Kitabın ismi tastamam Galeano'yu temsil ediyor. Nitekim, Galeano ömrünü bir hikaye avcısı olarak sürdürdü; sokaklardan, kafelerden, gazetelerden, dünya tarihinin anlatılmayan kesimlerinden hikayeler, anekdotlar derledi. Kitabın ortasında bir yerlerde, şehrin eski kafelerinin onun için bir üniversite olduğunu söyledikten sonra, “bildiklerimi bana isimsiz öykü anlatıcıları öğretti,” dedi. Böylelikle de en çarpıcı, en dramatik hikayelerin kurgu değil hayatın ta kendisinden devşirildiğini bizlere öğretti.
Galeano süslü cümleler kurmadı, albenili kurgular üretip şaşırtıcı sonlu hikayeler yazmadı. Gazeteciliğin getirdiği kelime ekonomisiyle olanı kristalize etmeyi, meramını en basit ama çarpıcı cümlelerle ifade etmeyi tercih etti. Bu nedenle de kaleme aldığı metinler kıpkısa olsa da bir solukta okunacak değil, uzun uzun düşünüp sindirilmeyi bekleyecek bir etki yarattı. Bir öykü okuma etkinliğinde, "böylesine basit yazmak ne kadar zor olmalı," diyen bir beyefendinin yorumunun, muhatap olduğu en bilge edebi eleştiri olduğunu söyleyecekti. Onun bu tercihi sayesinde az sözcükle çok şey söylemek sanatını tatbik edebileceğimiz bir mirasın sahibi olduk.
Daha çocukken...
John Berger, Galeano için "dünyanın vicdanı" diyordu. Yalnız Latin Amerika'nın değil, dünyanın tüm ezilmiş ve aşağılanmışlarının, sömürülenlerin, hakkı yenenlerin ve unutturulanların yanında olarak bizlere vicdan dersi verdi; kitapları yerkürede dolaşmaya devam ettikçe de dersleri sürecek. Elimizdeki eserin son bölümü olan "Kılavuz," Galeano'nun kendine ve poetikasına dair metinlerden oluşuyor. Oradaki şu anekdot, Galeano'nun dünyanın vicdanı olmaya daha çocukken başladığını gösteriyor: "Okulda öğretmenimiz bize, İspanyol fatih Balboa'nın Panama'daki bir zirveye çıkıp bir tarafta Pasifik Okyanusu'nu diğer taraftaysa Atlantik Okyanusu'nu gördüğünü öğretti. Kadın öğretmenimiz bize onun iki denizi aynı anda gören ilk insan olduğunu söyledi. Ben elimi kaldırdım: 'Senyorita, senyorita.' Ve sordum: 'Yerliler kör müydü?' Okuldan ilk kovuluşum bu oldu."
Hülasa, Galeano bize kalbimizin sesini duyabileceğimiz hikayeler anlattı.
Görsel: Aslı Yazar
Yeni yorum gönder