William Sutcliffe’in kaleminden çıkan Duvar, tam olarak bu sınırın üzerine kurulmuş bir roman. 13 yaşındaki Yeşu ise bu sınır üzerinde ileri-geri hareket eden kayıp bir genç. Hikaye, günün birinde Yeşu’nun -aslında pek hazzetmediği arkadaşı Davut ile oynarken- topunun bir harabenin bahçesine kaçmasıyla başlıyor. Bu harabenin ortasında bir delik bulan Yeşu beyaz bir tavşanın değilse bile merakının peşinden gidiyor ve kendisini adeta dünyayı ortadan ikiye ayıran duvarın öbür yanında buluyor. Bir yanda yaşam, öbür yanda ölüm kokusu... Bir yanda varlık, öbür yanda yokluğun en koyusu... İki yanı ayıran bu duvarı ilk kim inşa etti? İlk defa bir parça toprağın etrafını çevirip, “Burası benim!” diyen kimdi? Üzerinde durduğumuz toprak aslında kime ait? Sorular daha da çoğaltılabilir fakat Yeşu’nun tek bildiği, duvarın öte yanındaki bir kıza borçlu olduğu... Aslında safını seçmek için bunca derin sorulara cevap bulmaya gerek olmadığının, sadece vicdanını dinlemenin de yeterli gelebileceğinin bir kanıtı Yeşu. Çünkü Yeşu hikayenin hiçbir noktasında derin sorgulamalara girmiyor, politik bir dil geliştirmiyor. Yeşu tam da yaşına uygun bir biçimde vicdan azabı çekiyor ve kendisini sorumlu hissediyor. Bu yüzden de duvarın iki yanını birleştiren tünellerde bitmek bilmez bir gelgite kapılıyor. Bu noktada romanın politik bir alt metne gömülmemesi, taraf tutmaması “doğru” bir tercih olmuş.
Ayrıca, William Sutcliffe, Yeşu’yu tam olarak yaşından ve kendisinden beklenebilecek bir tonda ve uygun kelimelerle “konuşturmayı” başarmış. Bu, hikayedeki her yaştan ve cinsiyetten diğer karakterler için de geçerli. Yazarın güçlü bir sembolik dilinin olduğunu da söyleyebiliriz. Hikayenin arka planında, kendi hızında akan ve yüzyıllara yayılan bir kavga ve barışı kurma çabası mevcut. Gerek insanlığa tanıklık eden uzun ömrü, gerek kutsal kitaplarda kendisine yer buluşu, gerekse genelgeçer bir barış sembolü oluşu sebebiyle zeytin ağaçlarının bu hikayede bir motif olarak kendisine yer buluşu bana sorarsanız tesadüf değil... Ve tabii yeni bir zeytinliğin (yahut barışın) tohumu olan zeytin çekirdeklerinin yaşını başını almış ve katılaşmış birinin değil de Yeşu’nun cebinde gezinmesi de tuhaf değil.
Sonuç olarak Duvar, hepimizin içinde var olan bir yaraya serin bir merhem sürüyor ve başka türlü bir dünyanın da, başka türlü bir hayatın da mümkün olduğunun ışığını yakıyor.
* Görsel: Emre Karacan
Yeni yorum gönder