Kitaba, hüzünlü ve tedirgin bir bekleyişle başlıyoruz; ilk satırların ürkekliği bu. Necati Tosuner'in bizi buluşturduğu bir ruh hali. Zaman zaman elimizi nereye koyacağımızı bilemeyişimiz gibi bir belirsizlik. İki kişinin birlikteliğinin ve yalnızlığının birleşimine benziyor. Tosuner'in “ince titreşimlerle örülmüş dinginlik” deyişini andıran bir durum.
Tosuner, değiştiremeyeceğimiz gölgemizden bahsederken hayatta nerede konumlandığımıza ve yaşama başka bir gözle bakmamız gerektiğine de değiniyor. Uzayan ve kısalan cümleler yalnızlığımızı yükleniyor, kalabalığı ve gürültüyü boşaltıyor. Arada bir aklımıza düşen soru, Çırpınışlar'daki satırlarda da gizliden gizliye dolanıyor: Bu hayattan ne bekliyoruz? Yanıtı tek cümle veya destan. Tosuner'in hızı bir artırıp bir düşürmesi de bundan galiba.
Ne beklediğimiz kadar, bu hayatta ne yaptığımız da önemli. Mesela, “Hadi saklandın diyelim de nasıl saklanacaksın kendinden?” sorusuyla benliğinden kaçmaya uğraşanlara da selam gönderiyor Tosuner. Metni okurken kendimizi kandıramayacağımız zorlu bir yokuş tırmanıyor gibiyiz.
Yazarın, büyük sözler yerine, her zaman yaptığı gibi, kendisininkileri tercih ettiğini görüyoruz. Tosuner'in buna ilişkin -öğütleri demeyeyim ama- sakince dillendirdiği fikirleri var kimi sayfalarda. Bir de yaşlandıkça cümlelerin berraklaştığına dair imaları...
Tosuner, kitabı kendi kendine konuşur gibi kaleme almış. Tabii bu arada biz de o konuşmaya dahil olup her cümleden kendimize bir pay çıkarıyoruz. Tosuner'in böyle bir derdi var mı bilinmez fakat şurası tartışmasız: Yazdığı her cümle, derin ve sonsuz çağrışıma açık; başımıza gelmiş ya da gelebilecek pek çok şeyden söz ediyor. Hayatın neredeyse her köşesine dokunan bir kitap Çırpınışlar; yalnızlıktan acıya, umuttan uçsuz bucaksız mutluluğa ve sevgiye, sonra da çaresizlik hissine dek uzanan konu çeşitliliği metni zenginleştiriyor. Bunların üstüne bir sürü şey söylenebilir ya da susup kalabilirsiniz de. Hangi yolu seçerseniz seçin, hiç kimse sizi yadırgamaz çünkü Tosuner, adeta “Kendini aç,” diyor ve hepimizi dünyanın kapısına çağırıyor.
Özel bir metin
Bütün bunları dikkate aldığımızda kitap, bir deneme kitabı olarak da nitelendirilebilir, Eski Yunan metinlerine göz kırpan bir yönü de var. Tek kişinin, yalnız başına tüm hayatı enine boyuna yorumlayışından izler de taşıyor; kendi kendine oynar ve ardından tökezler gibi: “Oysa bir de başarılı olamadıkların vardı, ipteki düğümler gibi değildi çözemediklerin. Çözemediklerin: Sorular! En sıkı düğümlerdi sorular. Derinde olanlar, güç ve ağır gelen sorular. Yüksektekiler, hiç erişemediklerin. Çözemediğin sorular.”
Tosuner, dertlerini kesik kesik, parça parça anlatıyor. Cümleler, hep bir yerlere gönderme yapıyor; aşka, yalnızlığa, kalabalığa ve kalabalığın içindeki “ben”e... Hemen her gün rastladığımız üzere sınavdan geçiyoruz ama okuduklarımız ondan biraz da ayrı.
Kitapta bol bol Necati Tosuner var, öbür taraftan da yok. Salt kendi çırpınışlarını anlatıyor gibi yazmışsa da hepimizinkine dokunuyor; kim hangisinden etkilenirse...
Bir roman mı bu? Anlatı mı? Anı ya da öykü mü? Hepsi. Bir yandan da hiçbiri. Özel bir metin.
Görsel: Elif Demir
Yeni yorum gönder