Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Fani Alemde Hoş Bir Sada: Martin Lings



Toplam oy: 158
Martin Lings (Şeyh Ebubekir Sirâceddîn) bir şair, müellif, mütercim ve edip olmasının yanı sıra kelimenin aslî anlamında fakîr hüviyetiyle gönül dünyamızda iz bırakan entelektüellerden birisidir. Batıdaki düşünce ve hayat tarzına yeni bir soluk getiren Martin Lings, İslam’ın öncelik ve inceliklerini kendi hayatına ve etrafındakilere aktarma konusunda büyük çaba sarf etmiştir.

20. yüzyıl - kaotik bir dönem

 

20. yüzyıl başları, dünyanın tüm bölgelerinde olduğu gibi Avrupa’da da geniş çaplı bir kaosun hükümrân olduğu bir döneme karşılık gelir. Kilise geniş halk kitleleri üzerindeki nüfûzunu kaybetmiş, din ise arka plana atılarak “benmerkezli” anlayışlar öne çıkmıştır. Tüm bu olumsuzluklar mevcut buhranı katmerli hale getirse de kurtuluşu İslam’da gören kimi entelektüellerin, Batıdaki düşünce ve hayat tarzlarına yeni bir soluk getirdiklerine tanık oluruz. İngiltere’nin kuzeyinde yer alan Lancashire’de dünyaya gelen Martin Lings de bir şair, müellif, mütercim ve edip olmasının yanı sıra kelimenin aslî anlamında fakîr hüviyetiyle gönül dünyamızda iz bırakan bu entelektüellerden birisidir.

 

Martin Lings, 1909’da dünyaya gelir ve Protestan bir aile çevresinde yetişir. Babasının görevi nedeniyle çocukluğunun bir bölümü Amerika’da geçse de aile tekrar İngiltere’ye döner dönmez eğitimine burada devam eder. Oxford Üniversitesi İngiliz Edebiyatı Bölümü’nde öğrenciyken, içinde bulunduğu durumu sorgulamaya başlar ve bir arayış içine girer.


Arayışla geçen yıllar ve Guénon’un yazıları
Hocaları arasında, Narnia Günlükleri’ni kaleme alan C. Lewis de bulunmaktadır. O sıralarda Hinduizm ve Doğu irfânını incelemeye koyulan Lings, Fransız asıllı Müslüman mütefekkir René Guénon’un yazılarını okuma fırsatı bulur. Bunu işiten Lewis’in bir miktar hayal kırıklığı yaşadığı söylenir. Martin Lings’in hakikat arayışı, artık farklı bir sürece girmiştir. Guénon’un yazıları, iç dünyasında belli bir karşılık bulmuş ve kendi ifadesiyle hakikate hiç olmadığı kadar yakın hissetmesini sağlamıştır. 1932’de Oxford’dan mezun olunca, bir süreliğine Litvanya’da Kaunas Üniversitesi’nde Anglo-Saxon ve Ortaçağ İngilizcesi dersleri verir. Daha sonra Mısır’a, 11 yıl boyunca İngiliz Edebiyatı dersleri vereceği Kahire Üniversitesi’ne geçer.

Bir rehber arayışı
Martin Lings, çocukluk yıllarından itibaren aralıksız dua etmiş ve kendisine yol gösterecek bir mürşidle karşılaşmayı dilemiştir. Ne ki böylesi bir mürşidin (Şeyh Ahmed el-Alevî) ismine ulaştığında, şeyhin üç yıl önce vefat ettiğini öğrenir. Fakat o günlerde İsviçre’nin Basel şehrinde, Frithjof Schuon (Şeyh İsâ Nûreddin) isimli bir zâtın bir zâviye tesis ettiğini öğrenince Basel’e gider. Zâviye olarak kullanılan mekânın kapısını açan kişi, kendisine uzun yıllar yoldaşlık edecek olan Titus (Sidi İbrahim İzzeddin) Burckhard’tır. Lings’in gelişinden haberdar olan Frithjof Schuon, eğer kendilerine katılmayı arzu ediyorsa Müslüman olması gerektiğini iletir. Böylece Martin Lings, İslam’la müşerref olarak Ebubekir Sirâceddin ismini alır. Kendisini tanıyanlar, sıdk ve hilm sahibi bir kişiliğe sahip olması nedeniyle ismin onu çok iyi yansıttığı görüşündedirler. Sonraki yıllarda dahil olduğu bu iklim ve sanatkâr kişiliği birleşerek birbirinden değerli eserler kaleme almaya başlar. 1944’te çocukluk arkadaşı Leslie (S. Râbia) Smalley ile evlenir ve Kahire’nin kalabalıktan uzak bir muhitinde yaşamaya başlarlar. 1948’de eşiyle birlikte hacca giderler. Guénon’nun 1951’de vefatı ve 1952’de Mısır’da patlak veren siyasi kargaşanın ardından Lings ve eşi Londra’ya dönmek durumunda kalırlar.
Yoğun telifatla geçen yıllar
Londra’ya döndükten sonra doktorasını tamamlayan Martin Lings, British Museum’da Doğu elyazmalarının bulunduğu bölümde önemli görevler üstlenmiştir. A Sufi Saint of the Twentieth Century: Shaykh Ahmad al-Alawi (Yirminci Yüzyılda Bir Velî), Ancient Beliefs & Modern Superstitions (Antik İnançlar&Modern Hurafeler), The Book of Certainty: The Sufi Doctrine of Faith (Gerçek Bilgi; Yakîn Risâlesi), Eleventh Hour (11. Saat), What is Sufism? (Tasavvuf Nedir?) ve Mekke gibi irfân ve modern insanın konumu üzerine yazdığı eserlerin yanı sıra The Heralds gibi şiir kitapları telif eden Martin Lings’in Muhammad: His Life Based on the Earliest Sources (Hz. Muhammed’in Hayatı) isimli siyeri, yalnızca İngiltere’de değil Türkiye dahil İslam âlemindeki çok sayıda okura ulaşmıştır.

Âhirzaman ve imkânları



Martin Lings’e göre âhirzamanın alametleri, Ortaçağ’dan itibaren daha aşikâr bir hal almıştır.
Yaşlanan bir bedenin kimi zaaf ve noksanlıkları olsa da tecrübî birikimin yeni bazı imkanlar sunması gibi 11. Saat meselinde izah bulduğu şekliyle âhirzamanda hakikatin onu arayan az sayıda kişi için ulaşılır olması başlı başına bir imkân gibi durmaktadır. Mürşidi Şeyh İsâ Nûreddin ve dostu Sidi İbrahim İzzeddin ile aynı doğrultuda Lings de sanatın özünde aslî anlamda gelenek (tradition) izleri taşıdığını düşünen büyük bir sanatkâr ve ediptir. Ona göre geleneksel öğretilerde sembollerden oluşan bir âlem tasavvuru mevcuttur ve sembollerde içkin olan anlama erişmek, bir bakıma insanın çevresini ve kendi hüviyetini anlaması açısından büyük önem taşır. Bir bedene oranla kalbin merkezî konumu gibi makrokozm açısından mikrokozm da merkezîdir. İlahî nefha üflenmiş insanın aksine modern insan “son”un yakın olduğunu fark eder ancak kâinatın yüksek menzillerine kayıtsızdır. Oysa insan, bu geçici âlemde halifetullah şeklindeki konumu gereği beşerî halden beşer-üstü tabiatına yükselme çabasında olmalıdır.

Lâtif bir entelektüel olarak Martin Lings
Ele aldığı konulara büyük bir incelik ve titizlikle yaklaşan Martin Lings, İslam’ın öncelik ve inceliklerini kendi hayatına ve etrafındakilere aktarma konusunda büyük çaba sarf etmiştir. Kent’teki evine ziyaret için gelenler, misafirlerini mütevazı bahçesinde gezdirirken yaptığı hoş sohbetlerine tanıklık etmişlerdir. Bu yönüyle Martin Lings, en girift meseleleri bile anlaşılır bir dilde aktarmaya özen göstermiş, İslam’ın zahiri ve bâtınî yönlerini bir bütün olarak ele almak suretiyle yalnızca uzmanlara değil genel okurun ihtiyaçlarına da hitap edebilmiştir. Ayrıca Müslümanlara yönelik islamofobik yaklaşımların öne çıktığı dönemlerde, İslam’ın gür sesini özellikle entelektüel çevrelerde duyurmaktan geri durmamıştır. İslam sanatının arka planında yer alan muazzam anlam dünyasına ilişkin gözlemlerini konferansları ve eserleri yoluyla yediden yetmişe tüm sevenleriyle paylaşarak bu fânî âlemde hoş bir sadâ bırakan Martin Lings (Şeyh Ebubekr Sirâceddin), 12 Mayıs 2005 yılında Mahbûb’una kavuşur. Ömürlerini Gerçek Sahibine adayarak O’nun Habib’inin izinden gidenlere selâm olsun.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.