Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Fante plakalı Dan taksi



Toplam oy: 1142
Dan Fante
Altıkırkbeş Yayınları
Oysa gözlem ve espri amaçlı meraklar, ufuk açmanın da ötesinde, bireyi ufka doğru kanatlandıran beygir gücü yüksek meleklerdir.

Başkalarının hayatlarını merak edenler, kendi hayatları içine sıkışıp kalmış olanlardır. Nasıl homojen bir yapı ortasında huzur bulunduğu iddia ediliyorsa; heterojen bir yapıyı oluşturanların da farklılıkları, uyumları, zaman zaman dalaşmaları adrenalin, sanat ve düşünce zımbırtısının üstümüze sıçramasına nedendir. İnsan, gururunu incitebilecek şeyleri merak edip durur: Başarısızlığa sürüklenebileceği, aşağılanabileceği ayıp sayılan şeyleri merak ettikçe beynini kemiren kurt gitgide bir Çin ejderine dönüşerek festivallerdeki yerini alır, sokaklara düşer. Diğerinin varlığını araştırmak, elbette eşitliğin temel ilkelerindendir; ancak bazen bu, hastalıklı bir şekilde, anlamak için değil sadece karşı tarafın olası açıklarını öğrenmek için de gerçekleşebilir bir durumdur. Sevmek için değil, yok edebilmek için anlamak meselesi… Bu tür bir merak, tartışılmaz insanlık suçudur.

 

 

 

 

     (Görsel çalışma: Ed Grace)

 

 

 

 

 

Oysa gözlem ve espri amaçlı meraklar, ufuk açmanın da ötesinde, bireyi ufka doğru kanatlandıran beygir gücü yüksek meleklerdir. Radyoların gece yayınlarında kaliteli müzik parçaları arasına serpiştirilen sohbetlerin seviyesinin, kayıp kuşaklar ile uyumsuzlar frekansında ortalama bir yalnızlığa hitap etmesinin altında da bu merakın yılgınlığı, bu merakın yorucu bilgi yığını vardır. Gözlem ve espri amaçlı meraklar, sadece sunucuların rehberliğinde gerçekleşmeyecektir şüphesiz; adres değiştirmek, gidilmesi elzem noktalara hızla ulaşmak veya oraların da size yaklaşmasını sağlamanız şarttır. ‘Road-Art’ diyebileceğim kimi uzun, kimi kısa yol filmlerinde, romanlarında karşımıza çıkan; mesafe ile canlı, mesafe ile tesadüf, mesafe ile kader ilişkilerinin rotasyondan farkı, uzaklaşma içgüdüsünün ‘savunma / varlığını can pahasına koruma’yla benzerliğinin üstünlüğüdür.

 

 

 

 

Fazla karışık görünse de, özetlersek: Merak eden dönüp dolaşıp gerisin geri gelmez. O hep yollardadır. Merak eden; en insani ilkelliğinden, yerleşip orayı sahiplenmeden vazgeçebilendir. ‘Metropol Bilgeleri’, aşk-ı memnu’nun aşk kısmıyla değil, memnu kısmıyla ilgilidirler. Örneklersek, bir trafik kazası olmuş ve diyelim ölü de var; bu olay karşısında fikri alınan denekler birçok başlık altına toplanacaktır: Ölenlerin kim olduğuyla ilgilenenler, kazanın nerede gerçekleştiğiyle ilgilenenler, ölenlerin yakınlarının acısıyla ilgilenenler, kazaya sebebiyet veren kişi(ler) ile ilgilenenler vs. Bunlar meraktan çok haber, evham, endişe, telaş, vicdan meseleleridir; merak, kazanın hayatı nasıl / neye dönüştürdüğüne, enkazı ve cesetleri kimlerin topladığına kafa patlatmakta gizlidir. Merak, soğukkanlılık istemektedir. Merak, kazmaktan çok, ne aradığını bilmeden eşelemektir çünkü. Kıpırdamak ile kımıldamak sizin için yaklaşık aynı şeyse, sıradanlığın iktidarını kabullenmiş, meraklarınızdan vazgeçmişsinizdir.

 

 

 

 

 

 

 

 

Dan Fante, meslekler listesi geniş bir yazar: Otopark görevliliğinden cam temizleyiciliğine, dedektiflikten güverte tayfalığına, kuaförlükten postane memurluğuna kadar girip çıkmadığı iş kalmamış. Güzel ve zeki serserilerden. Merakının peşinde koşmayı ilke edinmişlerden. Kimilerine dağınık gelecek bu serüven, aslında biraz da göçmen dedesinden ve sonra da babası ünlü yazar John Fante’den miras bir bakıma. Sanki genlerine babasının yakın dostu Bukowski’nin iştahı karışmış gibi. Bir Taksicinin Los Angeles Hikayeleri’nde, merakına yenilmeyi bir erdem kabullenmek, asıl bedelin olağan yaşamayı tercih etmek ve bu eğlenceli gerçekle savrulmak olduğu anlatılıyor. John Fante, Los Angeles Yolu adlı romanında, bir balık halinden çıkmaya çalışan genç bir yazar adayının yaşadıklarını anlatır. Adeta o yazar Dan Fante’dir artık; babası merak biriktirmiş ve oğlu o merakı doyasıya harcamak için şehre karışmıştır.

 

 

 

 

Başkalarıyla, onların hayatlarını merak etmeden yaşayanlar mutlaka yolculuk planları yapıyorlardır. Kurcalayın: Çantalarında kesinlikle bilet de yoktur.

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.