Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Fazladan Bir Hayat için fazladan okuma önerileri



Toplam oy: 1809
Metin Celal
Everest Yayınları

Metin Celal, edebiyat serüvenini en başından itibaren takip ettiğim bir yazar: Otuz yıldır  onun şiirlerini, denemelerini, eleştirilerini, incelemelerini dikkatle  okuyorum. Tabii romanlarını da.  Dolayısıyla   yazarın  son anlatısı   olan  Fazladan Bir Hayat' ta ne yapmak istediğini, amacının ne olduğunu   en azından  hissediyor ve   romana başka bir açıdan yaklaşmak istiyorum....  Şöyle ki:  Bir  romanı olay örgüsü (plot) ve öykü bağlamında  incelemek, bu iki  unsurdan yola çıkarak  kritik etmek; olağan kitap tanıtım yazıları için   en bilinen,  doğru kabul  edilen bir yöntemdir.  Ancak bu tutum, içinde bir tuzağı da barındırır. O da yapıtı,  'akıcı-duru ,  iyi bir dili var'  ya da   ' çetrefil, zor okunan'  gibi  ve kolaycı tasniflere yönelerek değerlendirmektir.   Doğaldır ki  böyle bir eğilim,  genel-geçer  kitap tanıtım yazıları   için uygundur. Ama  ben,   hemen  bir   ceteris paribus  işareti koyarak;   hem okurlara, hem   eleştirmenlere,  roman kahramanını  merkez aldığım  farklı  bir  okuma ya da iz sürme yöntemi  önereceğim. Zira  anlatı başkişisinin  sosyal oluntuların belirlediği yazınsal bir süreçten geçip, günümüzün bir kahramanına dönüştüğü kanısındayım.   Daha açık  söyleyecek olursam bu sosyal oluntular  dünyada ve ülkemizde  20. Yüzyıl'ın ta kendisi, ülke özelinde ise  darbeler;  tabii ki ağırlıklı olarak  12 Eylül müdahalesidir. 

                                                                            *

Aslında  biraz zorlarsak,  Metin Celal'in kahramanını Felatun Bey'den (1) ve Bihruz'dan (2)  süzdüğünü  iddia edebiliriz.  Hatta daha da ileri  gidip, yazarın,  kahramanını oluştururken   Rus romanının önemli kişilerini  hatırladığını  söyleyebiliriz. Öte yandan Fazladan Bir Hayat'ı   kahramanı üzerinden okurken aklımızda, 20. Yüzyılın en önemli akımlarımdan biri olan  Varoluşçuluğu güdüleyen Heidegger'in  “her insan, bir  ötekidir ve hiç kimse kendisi değildir” sözünü bir kenara yazmalı;  roman türünün nesnel belleğinde yer alan bazı kahramanları hatırlamalı, ülkemizde yaşanan sert dönüşümleri göz ardı etmemeliyiz. Daha  önemlisi, günümüzde insanların giderek bir sayıya   veya  adsız bireylere dönüşmekte olduğunu aklımızdan çıkartmamalıyız.

Not:  Sınırlı sayıda sözcükle yazılması istenen  bu yazıda , sözünü ettiğim  konular hakkında, ancak beş küçük  ipucu verebilirim... Gerisi okura kalıyor.
                                     

1.

1980'deki  darbenin   ardından,  bazı  edebiyat- sanat çevrelerince  taşıdığı anlamın ötesinde yeniden  dolanıma sokulan  bir sözcükle   söyleyecek olursam-  Fazladan Bir Hayat'ın isimsiz  kahramanının,  marjinal denilebilecek bir kişi  olduğunu düşünüyorum. Ama     rantiye  hayatı sürdüğünden onun  Aylak Adam'ın kahramanı  C. (3)   gibi bir tür  temaşacı - flauner olduğu da varsayılabilir...  Bu tür  roman kahramanlarının varlığı çok eskilere dayansa bile;  onlar ülkemizde 12 Eylül'ün yaptığı tahribatın  ardından  yaygınlaşıp yeniden öne çıkmış,  önem kazanmışlardır.  Aylak Adam'ın  1974'de  yapılan ikinci baskısınından  on dört;  birinci baskısından  yirmi altı   yıl sonra - 12  Eylül  sığlığın ve kültürsüzlüğünün  tam ortasında 1985'te - yeniden okurla buluşması   doğrusu bana ilginç geliyor. Ayrıca o dönem, özellikle yarı aydın denilebilecek kesimleri    önce  kendi içlerine  kapanıp saklanmaya;  yani  bir tür otizme itmiş,  ardından  marjinalize etmiştir. Bundan dolayı Selim Işık'ı  ve Turgut Özben'i    kâhin  roman   kahramanları olarak  görüyor, Tutunamayanlar'ın birinci baskısından tam  on üç  yıl sonra  (1984 yılında) yeniden keşfedilmesini  de anlamlı buluyorum.   

2.

Evet otuz yıl önce ülkemizde  yaşanan sert  dönüşüm,  insanları önce, tutundukları dallardan koparıp örgütsüzleştirip ortak gayelerinden uzaklaştırmış;  ardından aidiyet duygusunu yitiren, hayatı gaile  olarak gören  sahibi miskin  şahıslar – da - yaratmıştır.   Bu açıdan değerlendirildiğinde  Fazladan Bir Hayat'ın başkişisi,     Oblomovluk'un günümüzdeki izlerinden biri olarak da değerlendirebilir. (4)
                                                               

3.

Darbenin ardından,  topluma  dayatılan depolitizasyonun  da  sonucu olarak çok kısa süre içinde  sığlaşma  ve kültürsüzleşme başlamış;   böylece      hayatı yalnızca   para ve parasal başarı olarak gören pragmatik şahıslar  türemiştir. Diğerleri ise  başka türlü tepki göstermeleri  mümkün olmadığından, farklılaşıp bambaşka  bir hayatın öznesi  olmuşlardır  Böyle bir savda bulunmanın   yanlış olacağını   sanmıyorum. Dolayısıyla, Metin Celal'in romanının hemen ardından -  fazladan - Peçorin'e de göz atmanın yararlı olacağı kanısındayım..   (5)

4.

Tuhaftır, 12 Eylül darbesinden hemen sonra cinsel içerikli dergiler siyah poşetler içinde satılmaya başlamış, alkollü içkilerin reklam yapması yasaklanmış, ama cinsel suçlar ve alkol bağımlılığı  artmıştır.  Fazladan Bir Hayat'ın    kendi sorunlarına bile    duyarsız, alkol bağımlısı,  kadın düşkünü, cinsel suçlu    kahramanı,  böyle   bir dayatmanın tepkisel  ürünü de olabilir mi? Bilmiyorum!   Ama şurası açık: Metin Celal'in anlattığı  şahıs, günümüzde de sıkça  görülen,  karakterlerden biridir:  O, sunulan hayata  bir çeşit  pasif direniş gösteren,  kendi kendini kahramanlaştıran, kendi içine  saklanan gayesiz, ama gailesi olan adsız bireydir, hatta sadece bir şey' dir. Dolayısıyla Metin Celal'in kahramanını okurken,   sürekli hepsi  bir ve hayır diyen Mersault'a (6)  bir göz atmalıyız. Ama  Clamence'i   unutmadan : “günü gününe yaşıyordum, ben- ben – ben'den başka bir süreklilik tanımadan. Günü gününe kadınlar, günü gününe erdem ya da kötülük, günü gününe, köpekler gibi, ama benliğim her zaman sapasağlam iş başında” (7)
 

5.                        

Fazladan Bir  Hayat'ı okurken, nedense aklıma bu roman kahramanları üşüştü ve onların yer aldığı     romanlara  fazladan göz attım. İyi de oldu.  Çünkü,    Metin Celal'in yapıtı  sayesinde zihnim tazelendi.  Yukarıda sıraladıklarımın dışında  son hatırladığım roman kişisi; yaşama ideali  yalnızca ben'i korumak; çabası  ise ne kutsallığa  ne de  onun zıddına yönelmek  olan Harry Hailler idi.. (8)

                                                                                *

Ben böyle okudum Fazladan Bir Hayat'ı...
Dileyen, akıcı ve duru  Türkçe ile yazılmış bir gerilim romanı olarak da okuyabilir.

 



            (1) Felatun Bey İle Rakım Efendi, Ahmet Mithat
            (2) Araba Sevdası, Recaizade Mahmut Ekrem
            (3) Aylak Adam, Yusuf Atılgan
            (4) Oblomov, İvan Gonçarov
            (5) Zamanımızın Bir Kahramanı, M. Yuryeviç Lermontov
            (6) Yabancı, Albet Camus
            (7) Düşüş, Albert Camus
            (8) Bozkırkurdu, Henman Hesse

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.