Beden faşizmi hemen her kadının günaşırı karşı karşıya geldiği ve bir şekilde yüzleşmek zorunda kaldığı bir durum. Biraz etine dolgun olanlarımız “kilo verse yüzü çok güzel” ya da hepten zayıfsak bu sefer de “sıskalıktan ölüyoruz.” Yani günün sonunda ne yaparsak yapalım topluma yaranamıyoruz. Öte yandan toplumun yarattığı ideal öyle bıçak sırtı ki dokunduğu her yerimizi kesip kanatmaya çok müsait.
Sıfır Beden Cehennemi de toplumca yaratılan cehennemi içselleştirmiş bir kadını, Balkabağı’nı anlatıyor. Balkabağı elbette gerçek adı değil, gerçek adı Alicia. Fakat Alicia başka biri; daha zayıf, daha güzel, daha ideal biri. Etrafı Balkabağı tarafından çepeçevre sarılmış ve dışarıya çıkmasına izin verilmeyen biri. Alicia Balkabağı’nın gizli öznesi... Obezitenin her geçen gün daha da yaygın hale geldiği, zayıflama endüstrisinin gücünün doruğuna doğru ilerlediği şu günlerde etrafımız Balkabağı gibi kadınlarla çevrili. Aslında muhtelemen, verilecek hepi topu beş kilomuz da olsa, biz de birer Balkabağı’yız.
Bedenin yazınsallaştırılması
Öte yandan bir de bedenin yazınsallaştırılması konusu var. Özellikle dibine kadar erkek kalemlerin ucunda kadın karakterler ince belleri, koca göğüsleri, lepiska saçları ya da hokka burunlarıyla arzıendam ederken kalemin bir de diğer ucu var. Gerçek kadınlar; kalçalarında selülitleri ya da fazladan on kilosu olanlar, burnu kemerli ya da saçlarına aklar düşmüş olanlar bedenlerini kalemlerinin ucunda idealize etmektense olanca gerçekliği ve çıplaklığıyla gözler önüne sermeyi tercih ediyor. Sıfır Beden Cehennemi’nin yazarı Sarai Walker da bunlardan biri ve edebiyattan sinemaya ve hatta televizyona kadar hızla yaygınlaşan feminist anlatının güzel bir örneğini sunuyor. Çift yönlü akan hikayede bir yandan feminist Jennifer Hareketi’nin adaleti kendi yöntemleriyle tesis etmeyi deneyen eylemlerine tanık olurken bir yandan da Balkabağı’nın kendine doğru yaptığı yolculuğuna eşlik ediyoruz. Fakat yanlış olmasın: Bu kesinlikle şişman kızımızın zayıflayıp güzelleştiği, güle oynaya hayatına devam ettiği bir peri masalı değil. Bu hikaye yağdan, etten, deriden ve kandan ibaret. Bu hikaye sebepleri ve sonuçlarıyla olabiliğine gerçek. Toplumla uzlaşının değil, başkaldırının hikayesi Balkabağı’nınki.
Sıfır Beden Cehennemi yazarın ilk kitabı olmasına rağmen son derece derli toplu, akıcı ve keyifli bir hikaye sunuyor. Sarai Walker ile Alicia Kettle arasında, ikisinin de toplumun “ince kadın” imajına uymamaları ve ikisinin de kadının cinsel kimliği üzerine ahkam kesen popüler dergilerde çalışmaları gibi birçok ortak nokta mevcut. Fakat genç bir yazarın ilk işinde kendi hayatından ve kişisel problemlerinden yola çıkması ilk kez karşılaştığımız bir şey değil ne de olsa. Yine de Sarai Walker -yaratıcı gücünü sürdürebildiği ölçüde- başarılı ve üretken bir yazar olacağının sinyallerini veriyor.
Sözün özü, Sıfır Beden Cehennemi ayak uyduranların değil, yoldan çıkanların hikayesi; popülerleşmeye müsait bir hikayenin içine sızan dozunda feminizmle biraz yüzeysel, fakat kesinlikle azımsanmayacak bir toplum eleştirisi. Sadece kadınların değil, erkeklerin de okumasını tavsiye ederim.
Yeni yorum gönder