Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Gelecek edebiyatı, edebiyatın geleceği



Toplam oy: 1146
Cory Doctorow
Versus Yayınları
Doctorow’dan canavar kötücül makineleri yenerek insanlığına kavuşan çocuk masalı beklemeyin.

Cory Doctorow teknoloji karşısında edebiyatın yarını için endişeli. Bu endişesi onu, edebiyat dışı yazılarında, dijital telif hakları yasalarının okurun ve eser yaratıcılarının özgürlüklerini kısıtladığını savunan bir siber aktivist; kurmaca eserlerinde ise hem bilimkurgu edebiyata hem okura yeni misyonlar yükleyen, bir yazar yapıyor. Doctorow’un bu edebi endişeleri, ikna edici ama didaktik olmayan bir yaklaşımla aynı kitapta toplanmış. İyi Güzel Muhteşem Yarın, bir novella, Doctorow’un 2010 Dünya Bilimkurgu Fuarı’nda yaptığı konuşmanın metni ve yazarla yapılan bir söyleşiden oluşuyor. Edebi samimiyeti, kurmacasındaki temaların yazarın toplumsal ve politik tavrıyla örtüşmesinde arayan okur için ideal bir seçki. Doctorow’dan edebiyatın yarını için yeni bir kitap modeli.

 

 

 


 

 

 

Bilimkurguya düşen görev

 

 

 

Gelecekbilimciler, teknolojinin insan hayatında yarattığı geri dönülmez değişiklikler olarak sınıflandırdıkları münferit olaylar üzerinden bir senaryo yazıyorlar. Bu, birbiriyle bağlantısız görünen tekil olaylar, insanlığı kaçınılmaz bir dönüşüme yaklaştırıyor. Tekillik (Singularity) denen bu gelecek senaryosunun başkahramanı, insan ve makineyi tek bir zekâ ve bilinçte birleştiren bir varlık olacak. İnsan zekâsının makineyle birleşmesi ya da makinede insani bir bilincin oluşması yoluyla ortaya çıkacak bir süper-insan. Tekillik senaryosuna inanırsak eğer, farkında olsak da olmasak da, an itibariyle hepimiz trans-insanlarız o halde. Bizim ait olduğumuz mitoloji bu. Fantastik zamanlar bunlar. Dönüşmeyi bekliyoruz. Daha ergenlik çağındayız bu dönüşümün, her tarafımız büyüme sancılarıyla sızlıyor.Teknolojiyle bir tanrıbaba-ölümlüçocuk ilişkimiz var. Başkaldırsak da, onayını almak, ‘iyi evlat’ olmak çabamız, patricide planımız.

 

 

 

Tekillik teorisi, öngördüğü bu süper-insanlık seviyesinin ulaşılacak bir mutluluk zirvesi olacağını garanti etmiyor. Belki de, teknolojinin bilgisayar oyununa dönüştürdüğü hayatımızın ‘game over’ yazısından başka bir sonu yok. Süper-insanlığın ölümcül bir hastalık olmadığı ne malum? Bizi süperliğe yaklaştıran teknolojik değişimler belki de uyarı işaretleri.  Süper-insanlık yeni bir varolma türünün başlangıcı ama insanlığın sonu. Belki.

 

 

 

 

Edebiyat, gelecekbilimin senaryolarını ciddiye almalı.  Okur da, yaşadığı zamana göre kim olduğunun ve kim olacağının yanıtını aramalı edebiyatta. Süper-insanlık bir üst seviye varoluş da olsa, insanlığın sonu da olsa, henüz ergenlik dönemindeki trans-insanlar diye tarif edilen bizlerin kolektif bir varoluş sorgulaması sarmalına gireceğimiz kesin ve yakın bir olasılık. Sonun bilinmezliği buna mecbur ediyor. Edebiyata her zamankinden çok ihtiyacımız var. Hal böyle iken,teknolojiyi meselesi yapan bilimkurgunun ya da türler arası ilişkileri konu alan gençlik distopyalarının altmetinlerindeki politik tavır ve metaforlarında barınan rastlantısal ezoterik ve felsefi çözümler, hayal gücünü boyayan özel efektler ve patlangaçlı kurgular yüzünden fark edilmiyor.

 

 

 

 

 

 

 

Bilmkurgu ve distopik gençlik edebiyatı, eğer bu misyonu kabul ederler de, teknolojik işe yaramazlık sınırındaki insanın varoluş sorunlarını meseleleri yaparlarsa, bu geçiş döneminin sesi olarak edebiyatın yarınında, aslında çoktan hak ettikleri ‘yüksek kültür’ ürünü seviyesine yükselebilirler.

 

 

 

 

“Bence Tekillik”, diyor Cory Doctorow, “ilerleme için sınır şartı bulmaya çalışırken hayal güçlerinin sınırına tosayan insanların zihinlerinde doğallıkla ortaya çıkan bir edebi araç ve aynı zamanda bir ruhani inanç sistemi. İlerlemenin sonunda, her şey patlayıp bittiğinde tekillik gelir sonucuna varılıyor.”

 

 

 

 


 

 

Walt Disney bile süper-insan değil

 

 

 

Hiçbirimiz, gelecekbilimciler, hatta Walt Disney bile geleceği doğru tahmin edemeyiz. Kesin olan tek gerçek var. Teknolojiyi kontrolümüz altına almamız olası değil. Kitap, ismini, Walt Disney’in 1964 Dünya Ticaret Fuarı için tasarladığı, teknoloji sayesinde Amerikan ailesini bekleyen iyimser geleceği anlatan atlıkarınca düzeneğinde çalışan bir gösterinin tema şarkısından alıyor: There’s a great big beautiful tomorrow. Doctorow bu kendi etrafında dönüp, ilerliyormuş gibi yapıp yerinde sayan atlıkarınca metaforu üzerinden anlatıyor teknolojinin ne kadar göz boyayıcı ve kandırıkçı olabileceğini, üzerine binen insanları bir arpa boyu ilerletmeyeceğini. Gerçekten ilerleyebilmek için emniyette hissettiğimiz, her şeyi kontrolümüz altında olandan uzaklaşmak gerek. Eskiyi bırakmak. Sürekli aynı hikayeyi anlatan bir atlıkarınca şarkısı gibi eski hikaye anlatma yöntemleri. Atlıkarıncanın yok edilmesi gerek. Zaten çarkları da eskimiş, bazı parçaları kırılmış, sürekli tamir istiyor. Günümüzün edebiyat ortamında, atlıkarıncanın teknolojik ilerleme kılığında, bilgi ve yaratıcılığı paylaşmaya ipotek koyan Amazon’u simgelediği sonucunu çıkarabiliriz. Hikaye ilerledikçe, illegal olarak bilgi ve yaratıcı eser kopyalayanları ise zihin tecavüzü yapmakla suçlayacak yazarımız.

 

 

 

 

 

 

 

Walt Disney icadı atlıkarıncayı merkez metafor olarak seçen Doctorow, başkahramanına Jimmy Yensid adını vermiş. Disney’in tersten okunuşu bu isim, daha ilk baştan kahramanın kendine çizeceği yolu bize söylüyor aslında. Jimmy, akla Odysseus, Gılgamış, Tom Sawyer’ı getiren bir maceracı çocuk, kendini bulmak ve kendine varmak için çeşitli engelleri aşması, türlü canavarları yenmesi, cesaretinin sınırlarını zorlayarak büyümesi gerek. Jimmy’nin maceraları bir bilgisayar oyununun seviyeleri gibi ilerlese de, dolaştığı mekanlar steampunk bir dünyayı betimlese de, Doctorow’un anlatımında destansı bir yüceltme var. Jimmy’yi mitolojik bir kahraman olarak sunuyor. Bütün mitolojik kahramanlar gibi, yaratıcısı tarafından konulan bir lanetle özgürlüğü elinden alınmış bir kahraman. Babası onu ölümsüz bir trans-insan olarak tasarlamış ama ölümsüzlük aynı zamanda büyüyüp erişkin olamamak lanetidir Jimmy için. Onun tek istediği şu ölümsüzlük hastalığını tedavi ettirip, sevgilisiyle sevişebilmek.

 

 

 

 

Kitapta birkaç kez şu cümleyi tekrarlıyor Doctorow: “Teknoloji savunandan değil, saldırandan yanadır daima.”  Ama Doctorow’dan canavar kötücül makineleri yenerek insanlığına kavuşan çocuk masalı beklemeyin. Mutlu ve özgür son, Jimmy’nin bedeni öldükten sonra kendisini bulduğu sanal yaşamda onu bekliyor.

 

 

 

Doctorow’un tekno-ütopyasında, edebiyat için mutlu ve özgür son, yazarın okura e-kitabını hiçbir format ve bölge sınırlaması olmadan, araya dağıtıcı ya da korsanlar girmeden sunabilmesi ve karşılığını alabilmesidir. Ekim ayında, aralarında Doctorow ve Neil Gaiman’ın da olduğu bir grup bilimkurgu yazarı Humble Bundle adı altında bir deneysel proje ile kitaplarını doğrudan e-kitap olarak okura sundular. Her okur, kendi istediği kadar para verip ya da istediği bir yardım kurumuna yazar adına yardım yapıp e-kitapları indirdi. Sonuç 1 milyon doların üzerinde bir kazanç. Okurdan yazara. Aracısız. Mutlu ve özgür son.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.