Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Gençlik: İnsanın çıplaklık hali



Toplam oy: 1465
Iva Prochazkova
On8 Kitap
Iva Prochazkova, tırmandığı tepenin zirveye ulaşan son adımını okuyucuya bırakmış sanki.

Yetişkin sıfatı topluma adapte olmuş, ona göre ve hatta onun tarafından şekillenmiş fikirler ve duygularla beraber gelir. Gençliğin belki de en güzel yanı, bu adaptasyon sürecinin henüz tamamlanmamış olmasıdır. Öğrenilmiş tepkiler değildir verilen, duygular henüz keşfedilmekte olduklarından daha saf yaşanır.

 

Çek yazar Iva Prochazkova'nın Çıplaklar adlı kitabı da gençliğin çıplaklığı metaforuna yoğunlaşıyor. Berlin'de yaşayan beş gencin birbirleriyle ilintili hayatlarını ve başlarından geçenleri izleyen iç hesaplaşmalarını ele alıyor.

 

Slyva'nın çıplak yüzmesi ile başlayan hikayeye daha sonra Filip, Niklas, Evita ve Robin ekleniyor. 17 yaşlarındaki bu gençler, çevrelerinin etkisiyle kişiliklerini sorgulamaya başlıyorlar ve hikayeleri bir şekilde birbirine bağlanıyor. Gençliğe has, toplumun elbise altına saklamaya çalıştığı o çıplaklığa dair hikayeler bunlar.

 

Toplum mu, aile mi?

 

 

Slyva'nın çıplaklık anlayışı kelimenin birinci anlamındaki çıplaklıkla örtüşüyor. O, gölde çıplak yüzmenin bir hak olması gerektiğini savunurken, kurallar buna aykırı olduğundan "çıplaklığını giydirmek" zorunda kalıyor. Filip ise kendini kitapların ve sözcüklerin ardına saklayıp daha pasif bir görüntü sergilerken iş arkadaşlarıyla bir eyleme katıldıktan sonra kendi çıplaklığını buluyor. Niklas ise Evita'ya olan bağlılığından dolayı gerçek benliğinden vazgeçiyor. Öte yandan Evita kendi özünü uyuşturucuyla saklıyor, hayalini kurduğu saflığa uyuşturucuyla ulaşacağına inanıyor. Robin ise aralarında topluma uyum sorununu en az yaşayanken tecavüzcü damgası yiyor ve bu damga babasından gördüğü psikolojik baskıyla birleşince kendini sorgulamaya başlıyor.

 

Kitapta cevapsız kalansa tüm bu gençlerin ailelerinin neden sorunlu olduğu sorusu. Slyva'nın annesi ile babası birbirlerine tamamen zıt iki karakter; Niklas'ın ve Filip'in babaları ölmüş, Evita'nınki terk etmiş, Robin'inki aldatmış... Ana karakterlerin yaşadıkları ikilemlere odaklanan yazar, sanki okuyucuya karakterleri toplumdan ziyade ailelerinin çıkmaza ittiğini söylemek istemiş.

 

Prochazkova'nın ele aldığı tema ve onu işleyiş tarzı her ne kadar güçlü olsa da mekan tasvirlerindeki zayıflıklar ve zaman kavramındaki belirsizlikler bazen hikayeden kopmaya ya da içine tam girememeye neden oluyor. Bunun dışında temayı beş ana karakterle irdelemesi, hikayeyi görüş açısı bakımından zenginleştirse de, karakterlerin derinleşmesine mani oluyor.

 

Diğer yandan yazar, tırmandığı tepenin zirveye ulaşan son adımını okuyucuya bırakmış sanki. Karakterlerin hayatlarından kesitlere bir son yazmak yerine o sonun okur tarafından tahmin edilmesini istemiş.

 

 


 

 

* Görsel: Kamal Mustafa

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.