Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Görünmez kadın



Toplam oy: 1145
Julia Deck // Çev. Deniz Yetkin
Norgunk Yayıncılık
Viviane Elisabeth Fauville görünmez bir kadın; bir süper kahraman falan gibi de değil, sisteme mükemmel bir biçimde uyum sağlamış hepimiz kadar görünmez...

Süper kahramanlara has olağandışı bir yeteneğim bulunsa, bunun görünmezlik olmasını isterdim hep. Görünmeden görmenin, gözlemlenmeden gözlemlemenin tanrısal bir yanı bulunduğu muhakkak. Siz başkalarını gayet iyi tanırken onlar için bir muamma olarak kalmanın size sosyal yaşamınızda avantaj sağlayacak konforlu bir yanı var. Peki bir de bunun yalnızca keyfiniz öyle istediğinde başvurduğunuz bir ayrıcalık olmaktan çıktığını, hep görünmez kaldığınızı düşünün. İşin tadı kaçıyor, öyle değil mi?

 

Viviane Elisabeth Fauville, 42 yaşında, 12 haftalık bir bebeği, onu kısa süre önce terk etmiş bir kocası var, Biron Beton adlı firmada kurumsal iletişimden sorumlu ve psikanalistini öldürdü. “Babanın sembolik biçimde öldürüldüğü gibi” de değil üstelik, bir bıçağı kaburgasının hemen altına sokarak... Viviane Elisabeth, görünmezlikten musdarip. Tıpkı psikanalist, polis ve diğer herkes gibi, Paris’teki bir köşe başını tutmuş Sri Lankalılar için de görünmez biri o. Bazen mahalleden biriyle karşılaşınca, hiç gereği yokken, önemli bir mesaj yazıyormuş edasıyla tuşlara basıyor ama her zaman olduğu gibi kimsenin onun farkına vardığı yok zaten. Komşuları için “yollarının üzerindeki, sakınmaları gereken bir nesneden,” patronu için “mobilyaların bir parçasından” ibaret. Görünmez bir kadın Viviane; bir süper kahraman falan gibi de değil, sisteme mükemmel bir biçimde uyum sağlamış hepimiz kadar görünmez...

 

Viviane Elisabeth Fauville 42 yaşında ve bir süre önce psikanalistini öldürdü.

 

 

Kendisi kendi zihninin, yaptıklarının, kendi gerçekliğinin ne kadar farkında peki? Kitabın yazarı, Viviane Elisabeth’in de yaratıcısı olan Julia Deck’in Beckett’tan seçtiği epigraftan yola çıkıp, bunun pek bir öneminin bulunmadığını söyleyebiliriz belki: “Ben, ben olalı, buradayım; başka yerlerdeki tezahürlerim üçüncü şahısların teminatı altındadır.” Yani diyebiliriz ki, eğer kendinizi görünmez hissediyorsanız, gerçekten öyle olup olmadığınızın pek de bir önemi kalmıyor ve insanın bütünlüklü bir portresi için üçüncü şahısların teminatı altındakilerin de değerlendirmeye alınması gerekiyor. Tabii böyle bir portreye ihtiyaç varsa...

 

Viviane Elisabeth Fauville, Julia Deck’in ilk romanı. Türkçede yakın bir zaman önce çıkan bu romanın orijinali, Fransa’da nadiren ilk roman basan, ülkenin önde gelen yayınevleri arasında sayabileceğimiz Les Editions de Minuit tarafından 2012’de yayımlanmış. Deck’in Le Triangle d’Hiver (2014) adlı bir romanı daha bulunuyor ve bu roman da ilki gibi, kişinin aslında kim olduğu ve etrafa nasıl göründüğü arasındaki ayrıma yoğunlaşıyor. Başka birine dönüşmek için birkaç yalandan fazlası gerekmiyor aslında, değil mi? Tıpkı Viviane’in cinayetin diğer şüphelilerinin hayatlarına kendisini bir başkası olarak tanıtarak sızması gibi... Görünmezlik, başka tezahürleri de mümkün kılıyor.

 

Viviane Elisabeth Fauville, bir cinayetin etrafında gelişen sürükleyici kurgusu, sürpriz sonu ve psikolojik altyapısıyla kaçırılmaması gereken bir kitap. Yazarın ikinci romanını da en kısa sürede Türkçede okumayı umuyoruz.

 

 

 


 

 

 

* Görsel: Mete Kaplan Eker

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.