Kürar, Güney Amerika'daki avcılar tarafından kullanılan zehirli bir bitki. Av esnasında kullanılan okun ucuna sürülüyor, kanına karıştığı bedeni kaskatı keserek felç ediyor. Beton gibi, cansız bir hareketsizliğin içine bırakıyor sonra. En az acıyla, etkili bir sonuç alma biçimi de diyebiliriz bu yöntem için.
Melike Uzun, kitabındaki hikayelerinde Kürar bitkisinin hareketsizliğe bırakma halini, hayatın omurgasına oturttuğu felç olma haliyle birleştirerek sezdirmeye çalışıyor. Hem de öyle gizliden gizliye değil, basbayağı göstere göstere yapıyor bunu. Başkasında gördüğümüz, iyi ki bizim acımız değil diyerek içten içe sevindiğimiz çıkmazların hikayelerini anlatıyor. Arkasında ne olduğunu merak ettiğimiz ama yanına yaklaşmaya çekindiğimiz, yok saydığımız kapıları aralıyor tek tek. Umut diye bir şey var. Evet ama bu yolu da bir zahmet yürüyerek geçmek zorundasınız, diyor hiç çekinmeden. Düşürmeye çalışıyor, çelme takıyor yani.
Kitap, iki bölüme ayrılmış. Birinci bölüm Zehir. Altı hikayenin yer aldığı bu bölümde, birbirine temas eden yaşamların insan psikolojileri bütünleniyor. Yani her hikaye bir önceki ve bir sonraki hikayeyle sarmaş dolaş ediliyor. Birbiriyle kesişen her durum, içinde yaşayan karakterlerin çarptığı, sonrasında yaralandığı ve ister istemez yüzleştiği sert kayaları ortaya çıkartıyor. Bu durum, okuyucunun tanık olduğu, tarafsız kalamadığı bir izlenceyi de beraberinde getiriyor. Edebiyatın hayatla kardeş olduğunu bir kez daha anlıyoruz, elimizi uzatsak kitaptaki hayatlara dokunacakmışız hissine kapılıyoruz. Çünkü o hayatlar bizden uzakta değiller ve hiç de uzak olmadılar. Biz onları görmedik ya da görmezden geldik. Melike Uzun, biraz da bu inkarı yüzümüze vuruyor.
Kitabın ikinci bölümü ise Zemberek. Yani Zehir zemberek tamlamasının ikinci parçası. Bütüne ulaşan noktanın olmazsa olmazı. Belki de Kürar'ın tohumu. Beş hikayenin yer aldığı bu bölümdeyse acının ölümle yüzleştiği geçitlerden geçmeye çalışıyor yazar. Mutluluğu mumla aratıyor, umuda yürüyerek de gidilebildiğinin ip uçlarını veriyor ve yürütüyor. Ölümü yaşamla yüzleştiren bir hissiyata sahip bir bütünden, zemini sağlam olan bir diğer bütüne geçiyoruz böylece. Cesaretinden yeni bir yüzleşme doğuruyor yazar. Sonra da önümüze bırakıp geri çekiliyor.
Melike Uzun, sadece insan karakterleri yaratmakla kalmamış. Hikayelerin içerisinde dolaşıp duran kediler ve fareler de ayrı birer karakter olarak yaşam bulmuşlar kitapta. İnsanların hissedişlerine, yaşayışlarına ve sabah uyanışlarına yön vermişler. Çünkü sessizliği omuzlarında taşıyan insan dışı her varlık, kendi varlığından iyi ya da kötü bir etki yaratır. Yaratılan etki ne kadar içe gömülürse o kadar güçlü bir yansıma sağlar. Kürar'da da bu şekilde gelişen bir etki söz konusu.
Melike Uzun, bugünü ıskalamayan bir tutarlılıkla devam ediyor anlatımına. Zehir zemberek kaybedişleri, acıları, söyleyecek tek söz bulamamayı, yaşayıp gitmeyi ve kaybettiği yerden durup bakmayı... Kürar, hareketsizliğin içinde karmaşayı çağıran sessiz sedasız bir kitap.
* Görsel: Carly Sanker
Semih beyin öykümsü, şiirsel, aforizmalı dilinden kitap ne anlatıyor anlamak için epey bir uğraştım doğrusu. Keşke kitap eleştirileri, kritikleri yazarken yazarlarınız "ben" halinden biraz kurtulsalar.
Yeni yorum gönder