Aslında kırılacak ne çok şey var. Eğer izin verirsek tabii. Bu yüzden kalın kabuklarımız, kendi kuytularımız, altına sığındığımız ağır yorganlarımız var. Değer verdiğimiz şeylerin fazlalığı kadar müsaitiz kırılmaya. Ama sonuçta kırılmak bir tercih meselesi olabilir, “Ahlaki sorumluluktan kaçınılarak geçirilmiş bir hayattansa kırılgan şeyler uğruna tüketilmiş bir hayatı tercih ederim,” diye başlıyor Neil Gaiman da kitabına ve “Hikayeler de kelebekler ve yumurtalar, kalpler ve hayaller gibi kırılgan şeylerdir; alt tarafı yirmi küsur harf ve bir avuç noktalama işareti gibi malzemelerle yapılırlar. Ve havada uçuşan kelimelerle, sesler ve fikirlerle; soyut, görünmez, seslendirildiler mi kaybolup giden şeylerle... Bundan daha kırılgan ne olabilir?” diye son vuruşu yapıyor kitabın sonsözünde. Bu durumda onun kıymetlileriyle, “kırılgan” öyküleriyle baş başayız.
Umberto Eco, yazarların bir tek alışveriş listelerini kendileri için yazdığını söylemişti. Bu durumda bir yazarın yalnızca kendisi okusun diye yazdığı birkaç satır daha da değer kazanabilir. Kısacası iddia edebilirim ki, Neil Gaiman alışveriş listesi yazsa okurum. Hem de sanırım epey iştahla ve merakla. Bu yüzden Kırılgan Şeyler’in, Gaiman severler için daha özel bir rafa yerleştirilecek cinsten bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Her öyküyü özenle seçmesi bir yana, hemen hemen hepsinin ardında yatan hikayeyi kendi notlarından okumak bir başka keyif çünkü. Kırılgan Şeyler, antolojiler ya da edebiyat dergileri için yazılmış “sipariş” öykülerin yanı sıra, Gaiman’ın önceki kitaplarına girmemiş öykülerde de dolaşıyor bazen. Bazense, “aklımda kalacağına” düşüncesiyle daha önce içine sinmemiş öykülerin yeni karakterlerini ya da eski karakterlerin yeni maceralarını içeriyor; ve hayranlığını her fırsatta dile getirdiği yazarlara saygı duruşunu... Ve şiirler... Gaiman hemen her şiirinin başındaki açıklamayla, “Haddim değil ama,” notu düşüyor gibi, ama belki hepsinden çok onların üzerine titrediği belli satırlarında.
Değer verdiğimiz şeylerin fazlalığı kadar müsaitiz kırılmaya. Ama sonuçta kırılmak bir tercih meselesi de olabilir.
Eğer bir kıymetli çekip çıkartmak gerekirse, onca öykünün içinden Ray Bradbury’ye adanan “Koltuğa Ekim Oturduğunda”yı seçerdim. Harlan Ellison’ın dediği gibi, “bir bakışta Neil Gaiman hikayesi olduğu anlaşılıyor.” On iki ayın ateş başında oturarak hikayeler anlattığı öykü, yabancı topraklarda bir tanıdığı görmenin huzurunu yaşatıyor insana. Bunu dedim zira, Kırılgan Şeyler, Gaiman’ın farklı zaman dilimlerinden gelmiş farklı parçalarının bir araya toplandığı bir tamlama gibi. Daha bilimkurgu olanlar, daha yeraltı olanlar, şiirler, büyülü gerçeklikler ve elbette fantazyalar. Bir de dostluklar var. Gaiman ve Tori Amos’ın geçmişe dayanan dostlukları bilinir. Kitap bu dostluktan nasibini Strange Little Girls (“Tuhaf Küçük Kızlar”) albümüne eşlik edebilecek on iki çok kısa hikayeyle alıyor. Ve elbette aileler... Babanız Neil Gaiman olsa ondan doğum gününüz için ne isterdiniz? En büyük kızı Holly, her zaman geciken babasından 18. yaş günü için, yazılması 19’una basmadan bitecek bir öykü ister; ortaya “Güneş Kuşu” çıkar.
“Ben haftalarımı mutlu bir sefillik içinde öyküleri hangi sıraya koyacağımı çözmeye çalışmış, nasıl şekillendireceğimi düşünmeye harcamış olsam da, sen içinden geldiği sırayla okumalısın,” diyor Gaiman. Ama hangi sırayla okursanız okuyun, şu his değişmiyor; sanki her bir öyküyle Gaiman’ın zihninden bir parçaya daha sahip oluveriyorsunuz. Üstelik onun “kırılgan” adını verdiği parçalar bunlar. Belki o yüzdendir, Neil Gaiman’ın satır aralarında hissedilen neşesinden ya da nüktedanlığından nasibini pek almamış öyküler okuyacaksınız.
* Görsel: Emre Karacan
Yeni yorum gönder