Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Her dönemin Neil Gaiman'ından bir parça



Toplam oy: 975
Neil Gaiman // Çev. Zeynep Heyzen Ateş
İthaki Yayınları
Neil Gaiman alışveriş listesi yazsa okurum. Hem de sanırım epey iştahla ve merakla.

Aslında kırılacak ne çok şey var. Eğer izin verirsek tabii. Bu yüzden kalın kabuklarımız, kendi kuytularımız, altına sığındığımız ağır yorganlarımız var. Değer verdiğimiz şeylerin fazlalığı kadar müsaitiz kırılmaya. Ama sonuçta kırılmak bir tercih meselesi olabilir, “Ahlaki sorumluluktan kaçınılarak geçirilmiş bir hayattansa kırılgan şeyler uğruna tüketilmiş bir hayatı tercih ederim,” diye başlıyor Neil Gaiman da kitabına ve “Hikayeler de kelebekler ve yumurtalar, kalpler ve hayaller gibi kırılgan şeylerdir; alt tarafı yirmi küsur harf ve bir avuç noktalama işareti gibi malzemelerle yapılırlar. Ve havada uçuşan kelimelerle, sesler ve fikirlerle; soyut, görünmez, seslendirildiler mi kaybolup giden şeylerle... Bundan daha kırılgan ne olabilir?” diye son vuruşu yapıyor kitabın sonsözünde. Bu durumda onun kıymetlileriyle, “kırılgan” öyküleriyle baş başayız. 

 

Umberto Eco, yazarların bir tek alışveriş listelerini kendileri için yazdığını söylemişti. Bu durumda bir yazarın yalnızca kendisi okusun diye yazdığı birkaç satır daha da değer kazanabilir. Kısacası iddia edebilirim ki, Neil Gaiman alışveriş listesi yazsa okurum. Hem de sanırım epey iştahla ve merakla. Bu yüzden Kırılgan Şeyler’in, Gaiman severler için daha özel bir rafa yerleştirilecek cinsten bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Her öyküyü özenle seçmesi bir yana, hemen hemen hepsinin ardında yatan hikayeyi kendi notlarından okumak bir başka keyif çünkü. Kırılgan Şeyler, antolojiler ya da edebiyat dergileri için yazılmış “sipariş” öykülerin yanı sıra, Gaiman’ın önceki kitaplarına girmemiş öykülerde de dolaşıyor bazen. Bazense, “aklımda kalacağına” düşüncesiyle daha önce içine sinmemiş öykülerin yeni karakterlerini ya da eski karakterlerin yeni maceralarını içeriyor; ve hayranlığını her fırsatta dile getirdiği yazarlara saygı duruşunu... Ve şiirler... Gaiman hemen her şiirinin başındaki açıklamayla, “Haddim değil ama,” notu düşüyor gibi, ama belki hepsinden çok onların üzerine titrediği belli satırlarında.

 

Değer verdiğimiz şeylerin fazlalığı kadar müsaitiz kırılmaya. Ama sonuçta kırılmak bir tercih meselesi de olabilir.

 

 

Eğer bir kıymetli çekip çıkartmak gerekirse, onca öykünün içinden Ray Bradbury’ye adanan “Koltuğa Ekim Oturduğunda”yı seçerdim. Harlan Ellison’ın dediği gibi, “bir bakışta Neil Gaiman hikayesi olduğu anlaşılıyor.” On iki ayın ateş başında oturarak hikayeler anlattığı öykü, yabancı topraklarda bir tanıdığı görmenin huzurunu yaşatıyor insana. Bunu dedim zira, Kırılgan Şeyler, Gaiman’ın farklı zaman dilimlerinden gelmiş farklı parçalarının bir araya toplandığı bir tamlama gibi. Daha bilimkurgu olanlar, daha yeraltı olanlar, şiirler, büyülü gerçeklikler ve elbette fantazyalar. Bir de dostluklar var. Gaiman ve Tori Amos’ın geçmişe dayanan dostlukları bilinir. Kitap bu dostluktan nasibini Strange Little Girls (“Tuhaf Küçük Kızlar”) albümüne eşlik edebilecek on iki çok kısa hikayeyle alıyor. Ve elbette aileler... Babanız Neil Gaiman olsa ondan doğum gününüz için ne isterdiniz? En büyük kızı Holly, her zaman geciken babasından 18. yaş günü için, yazılması 19’una basmadan bitecek bir öykü ister; ortaya “Güneş Kuşu” çıkar.

 

“Ben haftalarımı mutlu bir sefillik içinde öyküleri hangi sıraya koyacağımı çözmeye çalışmış, nasıl şekillendireceğimi düşünmeye harcamış olsam da, sen içinden geldiği sırayla okumalısın,” diyor Gaiman. Ama hangi sırayla okursanız okuyun, şu his değişmiyor; sanki her bir öyküyle Gaiman’ın zihninden bir parçaya daha sahip oluveriyorsunuz. Üstelik onun “kırılgan” adını verdiği parçalar bunlar. Belki o yüzdendir, Neil Gaiman’ın satır aralarında hissedilen neşesinden ya da nüktedanlığından nasibini pek almamış öyküler okuyacaksınız.

 

 


 

* Görsel: Emre Karacan

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.