Kimi zaman, ismi herkesçe bilinen bir yazar, yazdığı belli bir kitap hakkında şöyle bir yanılgıya düşebilir: “Ne yazarsam yazayım, her halükarda hayranlarım bu kitabı alacaklar, okuyacaklar ve tabi ki ona bayılacaklar!” Stephenie Meyer’ın, Nicholas Sparks’ın ve hatta Dan Brown’ın romanları hakkında yazan -ve bıkkınlık verecek kadar çok olan- eleştirmenler de bu haksız düşünce karşısındaki fikirlerini dile getirmişlerdi.
Bunu söyleyerek giriş yaptım çünkü son ayların merakla beklenen romanlarından biri edebiyat dünyasına bomba gibi düştü. Harry Potter serisini sona erdirdikten beş yıl sonra, J.K. Rowling yeni kitabını yayımladı.
Kitabın ismi The Casual Vacancy. Önceki romanlarından farklı olarak, bu roman yetişkinlere yönelik ve hayır, yetişkin büyücülerle ilgili değil.
(Görsel çalışma: Şeyda Ünal)
Aslına bakarsanız, The Casual Vacancy’nin yayımlanmış olması bile büyük bir azmin ispatı. Şöyle söyleyeyim: Kitaplarınız dünyanın her yerinde onlarca dile çevrilse ve yedi kitabınızdan gişe rekorları kıran sekiz film yapılsaydı; yeni bir kitap yazmak için masa başına oturup düzenli bir şekilde çalışmaya devam eder miydiniz? Yoksa lüks villanızın havuzunun başında güneşlenirken Kir Royale’inizi mi yudumlardınız? Yazarın hissetmiş olabileceği stresi bir düşünün, okurlarına layık olup olamayacağını, romanını J.K. Rowling adı yerine “Joanne Kathleen Rowling” adıyla çıkarmasının daha doğru olup olmayacağını hesap ederken…
Başka bir açıdan bakacak olursak, Rowling’in yeni romanı oldukça yoğun bir zekâ ve açıkgözlülüğü de içinde barındırıyor. “Yetişkinlere yönelik” yazdığı ilk romanda, Rowling, hikâyenin konusunu bir yerel belediye seçiminin etrafında oluşturuyor -düşünecek olursak bu dünya 9 ¾ Peronu’ndan olabildiğince farklı- ve bu nedenle bile romanı, önceki işleriyle kıyaslamak haksız ve gülünç duruma düşürebilir bizi.
Ancak tabi ki Rowling’in imzası haline gelmiş birtakım izler, bu romanın sayfalarında da gözümüze çarpıyor. Harry Potter’ın ilk kitabında Dursley ailesinin sıkıcı hayatlarının bir anda nasıl altüst olduğunu gördüğümüz açılış bölümüne benzer şekilde, The Casual Vacancy’de de bir kasabanın huzurunun nasıl kaçtığını gözlemleyebiliyoruz. Bir adamın zamansız ölümünün ardından kaynayan dedikodu kazanları ve buna ek olarak Rowling’den gelen kafa karıştırıcı bir cümle: “Tüm bu olanlar son derece heyecanlıydı.”
Çetrefilli ilişkiler
Bahsedilen zamansız ölümün öznesi olan Barry Fairbrother’ın ardında gözü yaşlı bir eş, dört çocuk, takım antrenörlüğünü yaptığı lise takımının sekiz oyuncusu ve Pagford Belediye Meclisi’nde boş bir koltuk kalıyor. Barry Fairbrother’ın ölümünden sonra Belediye Meclisi’nde boşalan koltuğun doldurulması gerekiyor, kitabın orijinal adı olan The Casual Vacancy’nin sözlük anlamı da tam olarak bu aslında. Bu koltuğa talip olanlar; aşağılık bir suçlu olan ve belediyedeki bu pozisyonu şantaj ve rüşvet kapısı olarak gören Simon Price, sorumluluklarına bağlı lise müdürü Colin Wall ve hâlihazırda belediyede görevli bir üyenin oğlu olan ve ailesinin, hayvan haklarını korumaya destek vermesi amacıyla koltuğa oturmasını istedikleri Miles Mollison.
Pagford’la ilgili en önemli sorun Fields ve burada yaşayan düşük gelirli vatandaşların, Pagfort’lılarla aynı okulları ve kiliseleri kullanarak “pis ve fakir” varlıklarıyla onların düzenli bahçelerine zarar veriyor olmaları. Mollison ailesi, Fields’ın Yarvil’e katılması için seferber olmuş durumda. Barry Fairbrother ise onlara karşı çıkan en yüksek ses ve aynı zamanda Fields’de yaşayan Krystal isimli kızın da rehber öğretmenliğini yapmakta. Krystal ise Colin Wall’un oğluna kur yapmakla meşgul. Colin Wall’un oğlu Simon Price’ın oğlunun en yakın arkadaşı iken, Simon Price’ın oğlunun ise Krystal’ın sosyal görevlisinin kızına âşık olduğunu öğreniyoruz. Oldukça çetrefilli ilişkiler değil mi?
Rowling, yeni romanında, bize güçlü kaleminden çıkan yepyeni bir dünyanın müjdesini veriyor. Belirteç kullanımına duyduğu bağlılık kimi zaman dikkatli dilbilgisi uzmanlarını çileden çıkarsa da, ben, karakterin zihninden geçenlerin arasına sızabildiğimiz ve onun bir olay karşısında eşzamanlı olarak düşündüklerini ve hazırcevap bir biçimde aklından geçirdiklerini görebildiğimiz o anları seviyorum.
Bu 500 sayfalık kitapta Rowling, meydana gelen olayları Potter serisindeki maceralara benzer şekilde çaprazlama olarak götürüyor; küçük menfaatler üzerine sahte yorumlarla başlayan ve kademe kademe ilerleyen bir karanlığın içinde, daha büyük sorunlarla karşılaşılan bir hikâye. Seçimlerle ortaya çıkmaya başlayan gerginlikler. Ve bu gerginliklerin mahvettiği hayatlar. Maalesef burada olanları hiçbir Reparo büyüsü geri alamıyor ve artık Hogwarts’da olmadığımızı fark ediyoruz.
Bu da bizi, aslında en çok merak edilen soruya götürüyor: Potter’la uzaktan yakından ilgisi olmadığı zaman, Rowling okunabiliyor mu?
Bugüne kadar yarattığı sihirli dünyada, Rowling’in yazdıklarına bizi en çok bağlayan etmen bilinmezlik olmuştu: Quiditch takımı da ne oluyordu? Peki ya büyücü parası? The Casual Vacancy’de yazarın kalemi eskisi gibi canlı ve güçlü ancak Pagford ve Yarvil’in sınır topraklarıyla ilgili önemsiz ayrıntıları okurken, bunun yerine kendi mahallemde olan biteni de gözlemleyebileceğimi düşündüm. Bu durumda, üşengeç bir eleştirmen The Casual Vacancy’nin yeteri kadar sihir barındırıp barındırmadığını sorgulayabilirdi.
Kitabın büyük bir bölümüne hayran olsam da, bayıldığımı söyleyemeyeceğim. Zaman zaman, İngilizce kelimelerin böylesine güzel birleştirilmiş olmasının bende yarattığı hayranlıkla cümlelerin altını çizdim. Zaman zaman ise okuduklarım öylesine sürpriz gelişmelerle doluydu ki, dönüp bir daha okudum. Sevdiğim karakterler oldu, onlardan daha sonra nefret ettim ve sonra tekrar sevdim.
Ne var ki The Casual Vacancy’yi okurken, pek çok okurun roman boyunca kafalarından silinmeyecek o fikre elimde olmadan ben de kapıldım: Bu kitap, kahramanları birer sihirli değnek taşıyor olsalardı çok daha iyi olabilirdi.
Çeviren: Doğacan Dilcun Doğan
Kaynak: The Washington Post - Monica Hesse
Yeni yorum gönder