Daha önce de yazdım: Öykü sayfadır, roman kitap!
Gerçi öykü, günümüzde giderek kısalıyor, satıra dönüşüyor ama büyük bir bölümü dergi sayfalarında okura ulaşmayı sürdürüyor, sürdürecek de!
Öte yandan öykülerin kitaplaşması, romanın yazılıp yayınlanma süresinden uzun olabilir: Bir öykü, - diğerleriyle bir araya gelip kitaplaşmak için - dergi sayfalarında, kağıtlarda, defterlerde ya da bilgisayar dosyalarında yıllarca bekleyebilir. Kısacası bir öykü kitabında yer alan verimler, yazarın çeşitli dönemlerini, eğilimlerini yansıtır. Aynı şeyin okur için de geçerli olduğun düşünüyorum: Dergi sayfasında ilk kez karşılaşılan bir öykü, kitaplaştığında, daha doğrusu diğer öykülerle birlikte okunduğunda edinilen izlenim çok başka olacaktır. Ya da benim için bu böyledir. Örneğin, Selçuk Baran'ın Zambaklı Adam adlı öyküsünü, ilk kez yayınlandığı dergiden; ardından yer aldığı öykü kitabından ve en son Toplu Öyküler derlemesinden okunduğumda farklı duygular yaşadım.
Aynı şey, öykü kitapları için de geçerli olduğunu sanıyorum: Kâmuran Şipal'in bütün öykülerini içeren Gece Lambalarını Işığında'da yer alan Büyük Yolculuk henüz on dokuz yaşındayken satın aldığım bir kitaptı ve bu kitaptaki öyküleri okurken yaşadığım edebi haz çok başkaydı.
Bu yazıyı yazmadan önce, hem Selçuk Baran'la hem de Kâmuran Şipal'le ilk karşılaşmalarımı hatırladım, sanırım gençliğimi özledim: kitaplığımda bu güzel anların ürünlerini saatlerce aradım.
Adı Yanlış Yazılan Öykü
Selçuk Baran'ın ilk okuduğum öyküsü Zambaklı Adam'dı. Öykü, Yeni Edebiyat'ın Ocak 1971 tarihli sayısında yayınlanmıştı. Dergide ayrıca Tomris Uyar'ın Dön Geri Bak öyküsü ile Oktay Akbal ile yapılmış uzun bir söyleşi vardı.
Akbal'ın, söyleşinin sonunda, “genç kuşağın hikaye çalışmalarını izliyor musunuz” sorusuna verdiği yanıt şöyle: Bu yıl bir kadın hikayecimizin ilk denemeleri umut verdi: Selçuk Baran, işi sürdürürse başarıya ulaşacak.”
Sürdürdü Selçuk Baran, hem de istekle, coşkuyla... Üstelik ödüller de aldı. Romanlar yazdı, öykü kittapları üretti. Fakat, ürkek adımlarla süzülüp kapısını çaldığı edebiyat ortamımız, ona pek iyi davranmadı, bir çok yazarımıza reva gördüğü hoyrat yöntemi bir yaşam boyu, kesintisiz uyguladı: Görmezlikten geldi!
Selçuk Baran, edebiyat hayatımıza, biraz olsun ilgi ve anlayış görmek için usulca, nazikçe girmişti; fakat ona uzak akrabaymış gibi davranıldı, dolayısıyla iyi ağırlanmadı, ikramda kusur edildi..
Evet, Selçuk Baran, her ne kadar hak ettiği ilgiyi ve yakınlığı yaşarken görmediyse de başarılı, çalışkan bir yazar oldu... 700 sayfalık bir toplam olan Ceviz Ağacına Kar Yağdı bunun en iyi kanıtı.
Selçuk Baran'ın, öykülerini yeniden gözden geçirdim; ama buruk diye tanımlanabilecek bir duyguyla. Çünkü onunla ilk kez karşılaştığım, büyük hevesle öyküler yazıp dergilere gönderdiğim gençliğimi özledim. Yeni Edebiyat dergisini işte bundan dolayı bulup sayfalarını karıştırdım, bazı yazıları yeniden okudum, tabii ki Zambaklı Adam'ı da! Söylediğim gibi bir metni nerede, ne zaman, hangi koşullar altında okuduğunuz da önemli belirleyici oluyor, kırk yıl öncenin üzüntüsünü ediniveriyorsunuz: Zambaklı Adam derginin 13. sayfasındaydı ve adı yanlış dizilmişti: Zamklı Adam!
İlk öykülerini yayınlayan, yolun başındaki bir yazar için, bu küçük de olsa bir şansızlıktı, sürüp gitti. Ama artık bence Selçuk Baran ilgi görüyor, geç de olsa birileri onu görmeye başladı. Gençlerin de bu gönül kırgını ustayı kalp gözüyle okuyacaklarını umuyor, istiyorum. Lütfen artık ikramda kusur etmeyin.
Şipal'in Fotoğrafları
Kâmuran Şipal'in konuk olmayı pek sevmeyen, bazı dostluklar dışında herkese ve her yere uzak duran; uzak akraba olmayı kendi seçen bir yazar olduğunu düşünüyorum. Bu mesafe koyma eylemi öyle ısrarla uygulanmıştır ki ne onunla yapılmış bir söyleşi ne de hakkında yazılmış bir yazı hatırlıyorum. Şimdi düşünüyorum da Şipal'in bugüne değin özenle sürdürdüğü bu tutum, öykülerinde oluşturduğu kimi zaman insanın içini acıtan “yalnız dünya” ya çok uygun...
Söylediğim gibi Kamuran Şipal'in ilk edindiğim öykü kitabı, 1969 yılında Cem Yayınevi'nin Türk Sanatçıları dizisi arasında çıkan Büyük Yolculuk'tu. Bu kitabı bulmak için uğraş vermemin bir nedeni de, Gece Lambalarının Işığında'nın ön kapağındaki fotoğrafın zihnimde oluşturduğum Şipal görüntüsüne uymamasıydı ve ben, Büyük Yolculuk'un arka kapağında bir fotoğraf olduğunu biliyor görmek istiyordum: “Hikayeci, çevirmen Kâmuran Şipal 1924 doğumludur” diye başlayan tanıtım notunun hemen üstündeki vesikalıkta oldukça kısa saçlı, ciddi veya mesafeli görünmek için kendini zorlamış genç bir adam uzaklara bakıyor. Ön kapağın zemini ise fuşya; tam ortada, serbest çizilmiş, üzerine çok sayıda gözün kesip yapıştırıldığı büyük bir valiz var.
Artık Şipal'in öykülerini, her iki fotoğrafa bakarak yeniden okuyabilirim...
Yeni yorum gönder