Doksanlı yıllarda şiir hakkında yaptığım okumalarda “imge” kavramı farklı bağlamlarda o kadar çok karşıma çıkmıştı ki 2000’lerin başında bir arkadaşım bana “İmge nedir?” diye sorduğunda “Bilmiyorum” demekten başka çarem kalmamıştı. İmge, simge, eğretileme kavramlarının birbirleri yerlerine kullanımına çok şahit olmuştum mesela. Ayrıca herkes kendi poetikasını açacağı bir maymuncuğa çevirmişti imgeyi. Beni bu cevaba iten temel sebep söz konusu metinlerde imgenin üzerinde uzlaşılmış bir kavramdan ziyade şiirsel bir etiket gibi yer almasıydı. Eskilerin bir tanımlama için asgari geçerlilik şartı olarak ifade ettiği “etrafına mani ağyarına cami” cümlesi şiirdeki “imge” kavramı için devre dışı kalmıştı adeta. İmgenin ne olduğu ve ne olmadığı bilgisini kelimenin tam anlamıyla kaybetmiştim. Hatta o dönemden bir espriyi buraya aktarırsam söz konusu sıkıntıyı bir tek benim çekmediğim de anlaşılabilir. “Oy imgelem, imgelem. Sen gelmezsen ben gelem.”
Peki, imge nedir? En basitinden başlayalım. TDK sözlüğünden. İlk anlam “Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, düş, hayal, hülyâ.” Doğan Büyük Türkçe Sözlükte ise kelimenin tarihine ilişkin önemli bir bilgi var. Bu tanımdan anlamıyla ilgili “kaosu” da okumak mümkün. “Hayâl”e karşılık olarak kullanılan ve Fransızca “image/imaj” kelimesine benzetilerek yapılan kelime.”
İmge, ben her kadar edebiyat bağlamında kullansam da daha baskın olarak sanatta kullanılan bir kavram. Kant’ın başını çektiği “idealist” estetikçilerin takipçisi olan Gaston Bachelard’a göre imge “düşkuran bilinç”in ürünüdür ve “imge, imgelemin dolaysız bir ürünü olması dışında başka bir şey değildir.” Buna karşılık Aristoteles’ten Marx’a uzanan karşıt fikir imgeyi içsel kaynaklı olarak kabul etmez. Nitekim Rus estetikçi Pospelov’a göre “İmgeler, her zaman, yaşamı tekil görüngüleriyle, yani gerçekliğin her görüngüsü için karakteristik olan o bireysel ve genel boyutların birliği ve karşılıklı girişimi içinde yansıtırlar.” (Gaston Bachelard, Mekânın Poetikası, Çev: Aykut Derman)
Kavram Atölyesi başlığı altında kesin ve net bir tanım sunamadığımın farkındayım. Ancak “atölyede” olmak ümitvar olmaktır ve yolda olmak, yola devam etmek hedefe ulaşmak kadar ve belki de hedefe ulaşmaktan bile daha kıymetlidir diyebilirim. Bu noktada Melih Cevdet Anday’ın imge tanımı işimize yarayabilir: “Şiir, bilinen sözcüklerle bilinmedik sözler kurmaktır, demiştim bir yazımda. Bunu, bilinen sözcüklerle bilinmedik imgeler yaratmaktır biçiminde de yürütebiliriz.” (Akan Zaman Duran Zaman) Nitekim Melih Cevdet Anday da “nihai hedeften” değil yola devam etmekten dem vurmuş
Yeni yorum gönder