Hayat, hepimize hayal kurmak için fırsat tanıdığı gibi, onları gerçekleştirebilmemiz için de bizi teşvik eder aslında. Gündelik koşuşturmamıza kapılmışken, tüm bu tekdüzeliğimizin ortasında bir kişisel devrim yapabilmemiz için bazı ipuçlarını yakalamak mümkündür. Fakat bugün değil de yarın harekete geçmek, hayalini kurduğumuz hayata şu elimizdeki işler bitince –terfi edince, evlenince, emekli olunca– adım atmaya cesaret edeceğimize kendimizi inandırmak, elimizdeki mevcut zamanı kendimize ayırmayı ertelemekten başka hiçbir sonuç getirmez. Neden şimdi değil de yarın? Cevap, büyük ihtimalle, konfordur. Kendimizi riske atmaktansa planlı bir hayatın garantisi içinde yaşamak daha güvenli görünür. Tıpkı Olga Grushin’in Kırk Oda’sında adım adım kurgulandığı gibi; çocukluktan yaşlılığa, diğer bir deyişle hayal kurmaya başlandığı andan artık o hayalleri gerçekleştiremeyecek yaşa gelene kadar, “hâlâ şans var” denilen o son ana kadar hayat, risklere her daim açıktır ve belki de bize düşen, riskleri göze alacak cesareti kendimizde var etmek olmalıdır.
Kırk Oda, okuyucuya yalnızca bir hayat hikayesi değil, bir sorgulama sunuyor. En basit ertelemelerin bile aslında geleceği inşa etmede nasıl önemli bir rol oynadıklarını hatırlatıyor. Çocukluk, gençlik, olgunluk, yaşlılık; bir kadının yaşamındaki tüm evreleri ele alan Grushin, isim koymadığı başkarakterini şair olma hayalinin peşinde ilerletiyor. Fakat peşine düşülen bu hayal, daha çok bir takıntı; bozuk bir plak gibi hayatının fonunda tekrar edip duruyor. Başlangıçta kararlılıkla atılan özgürlükçü adımlar, yerini konformist bir bakış açısına bırakıyor. Zamanla orta-üst sınıf ev hanımına dönüşen karakterin gerçekleştirmediği her konuşma, her hayal içinden çıkılamaz hale geliyor. Grushin’in ona bir isim vermemesi de bu yüzden; çocuklukla başlayan kimlik oluşturma evresi, karakterin olmayı arzuladığı noktaya doğru gitmiyor. Kocasının soyadıyla anılan bir Bayan Caldwell ortaya çıkıyor.
“Kırk, Tanrı’nın insan ruhunu sınama sayısıdır. İnsanın dayanma gücünün sınırıdır,” sözü aslında kitabı tanımlar nitelikte. Kırk tane odada, kırk ayrı zaman dilimini ele alan Kırk Oda, insanların değişip dönüştüğüne ve bu dönüşüm aşamasında farklı zamanlarla, insanlarla, anlarla sınandığına, tüm bunların sonucunda kendine bir kimlik oluşturduğuna ve o kimliğin de tercihlerle anlam bulduğuna vurgu yapan bir roman. Grushin’in bir diğer meziyeti de, ayrıntılarda saklı.
Görsel: Ece Zeber
Yeni yorum gönder