Bu yılın başınsa Haiti 7 şiddetinde depremle sarsılıp, binlerce kişi hayatını kaybettikten sonra tüm dünyadan yardım yağmıştı. Bu yardım faaliyetinin içinde ABD’ninki özellikle göze çarpıyordu. ABD, yiyecek ve sağlık yardımının yanında ülkedeki yağma olaylarını önlemek ve istikrarı sağlamak amacıyla Haiti’ye on bin asker indirmiş, başkentin havaalanının kontrolünü almıştı. Haiti Devlet başkanının ilk tepkilerinden biri, yardıma mı geldiniz, ülkeyi işgale mi, şeklinde olmuştu. Bu sözleri ederken Haiti Devlet Başkanı Naomi Klein’ın Şok Doktrini adlı kitabından haberdar mıydı, bilmiyorum. Ama ABD Başkan Barack Obama’nın konuyla ilgili açıklamasında “Haiti’yi daha güçlü ve güvenli bir ülke haline getirmek için bir şansımız var” sözünün anlamını anlamak için Şok Doktrini’ni okumak gerekiyor.
Orijinali İngilizcede 2007’de yayınlanan "Felaket Kapitalizminin Yükselişi" alt başlıklı Şok Doktrini’ni Agora Kitaplığı, Selim Özgül çevirisi ile geçtiğimiz mayısta türkçede yayınladı.
Naomi Klein, anlatmaya 1950’lerde CIA’nın gizli desteği ile yürütülen “elektroşok ve duyusal yoksunlaştırma deneyleri”ni anlatarak başlıyor. İlk bakışta amaç, ağır ruhsal bunalımlar geçiren ve tedavisi olanaksız görünen hastaları yeni bir yöntemle tedavi etmektir. Bu yöntem hastalara sürekli elektro şok ve uyuşturucular uygulayarak belleğinin tamamen temizlenerek boş bir sayfa haline gelmesini sağlamak ya da sıfırlamaktır. Bilgisayarlara uygulanan “formatlama” işlemi gibi... Böylelikle konuşmak ve yazmak dahil tüm işlevlerini kaybeden hastanın tamamen boşalmış belleği işlenip yeni ve tabii “normal” bir insan yaratılacaktır. Tıp çevrelerinin tepkilerinden çekinildiği için bu deneyler Kanada’da gözden ırak bir hastanede uygulanır ve sonuç olarak bir başarı sağlanamayarak terk edilir. Tıpta kullanılmayan bu yöntemin 50’li yıllardan beri istihbarat örgütlerinin özel sorgulamalarında kullanıldığını fark etmek için 11 Eylül felaketinin yaşanması ve Guantanamo Körfezi’ndeki ‘hukuk-dışı’ hapishanelerin kurulması gerekecektir. Oradan kurtuılmayı başaran ve hangi nedenle tutuklandığını bile bilmeyen mahkumlar anılarında kendilerine bu yöntemin uygulandığını anlatmaktadır. Geriye dönük araştırma yapanlar, tüm tepkilere ve uygulanmadığı söylenmesine rağmen bu yöntemin çeşitli yerlerde uygulanması yanında müttefik devletlerin istihbarat örgütlerine de öğretildiğini ve onlar tarafından da kullanıldığını ortay çıkartmış.
Şok yöntemleriyle boş bir bellek yaratıp onu kendi doğrularıyla yeniden yaratma yani tanrı rolü oynama yönteminin insanlarda olduğu gibi ülkelerin üzerinde de uygulanabileceği düşünülmüş. Düşünülmekle kalmamış uygulamaya geçmiş. Bir askeri darbe, terör saldırısı hatta bir deprem, su baskını gibi doğa felaketi ile bir ülkenin ekonomisi ve dolayısıyla siyasi hayatını sıfırladığında olaya el koyup, insanlar veya ülke henüz şoktayken ve ne olup bittiğini tam kavrayamazken ‘büyük şirketlerin çıkarlarını kollayan’ yeni kapitalizm modelinin hiçbir tepki olmadan uygulanabileceği düşünülmüş. Çünkü normal şartlar altında insanlar bu dayatmayı kabul etmeyecek, direnecek ve acı ilaç o ülkeye içirilemeyecek. Bu kuramın sahibi Milton Friedman ve Şikagolu çocuklar olarak adlandırılan öğrencileri. Klein, bu uygulamanın ilk örneğinin Şili’deki 1973 Pinochet darbesi olduğunu belirtiyor ve Şili’de yaşananları ayrıntılı olarak anlatıyor. Klein, Arjantin, İngiltere, Rusya, Çin ve Irak gibi ülkelerde bu yöntemin uygulandığını ve uygulayıcının da her zaman Friedman ve öğrencileri olduğunu anlatıyor. İlginç bir olay da askeri darbeler sonrasında ülkenin siyasi ve ekonomik yapısı temizlenip yeniden işlenecek boş bir levha haline getirilirken darbecilerin direnişçilere özel sorgulama yöntemi olarak bu şok yöntemini kullanmış olması.
Friedman’ın kuramı o kadar çok ülkede uygulanmış ki Naomi Klein, 12 Eylül 1980 askeri darbesini ve darbe sonrası Türkiye’deki değişimi enine boyuna incelemek gereği görmemiş. 80 askeri darbesi sırasında gerçekleştirilen 24 Ocak Kararları’nın esin kaynağının Friedman olduğunu ABD’den gelip bu kararları uygulamaya sokan Turgut Özal defalarca belirtmişti. Diğer yandan 12 Eylül sırasında gözaltına alınan, tutuklanan devrimciler Klein’ın sözünü ettiği şok yöntemine benzer yöntemlerle sorgulandıklarını anılarında anlattılar.
Şok doktrini 1950’lerden itibaren dünya siyasi ve ekonomik tarihinde yaşananları anlamlandırmak açısından önemli bir eser. Üstelik Naomi Klein, teorinin rüzgârına, bilimselliğin zor anlaşılırlığına kapılmadan biz sıradan okurların da anlayabileceği bir uslupla, akıcı bir anlatımla yazıya geçirmiş yaşananları ve görüşlerini.
Naomi Klein, onlarca yıldır insanlar ve ülkeler üzerinde uygulanan şok doktrininin sonuç olarak pek de başarılı olmadığı düşüncesinde. Biz de öyle umut ediyoruz...
Yeni yorum gönder