Türkiye’de can sıkan her durumda “yargı kararı” denerek hakkı hukuku alaturkalaştırıp blogları toptan kapataduralım (yani hakaret ve hukuka aykırılığın yanında yasal ve iyi olan da yansın) ve basılmamış kitap kopyalarını, “siline” ve “yok edile” emriyle ortadan kaldıralım; sonra o kopya, intikam alır gibi internetten yayıladursun, blog ve internetin dünyada haberleşmenin ve neredeyse haber yapmanın en önemli şartlarının başını çektiği de bir gerçek.
Sosyal medyanın blogları ötelediği düşünülebilir ama orada kısa ve “özlü” atışlar bulunuyor. Sosyal medyaya oranla daha derin çözümleme ve yorumların mekânı hâlâ bloglar.
Ciddi haber blogları, yaygın medyanın aksine sansür duvarına toslamadan bilginin edinilebileceği yerler artık. Bu yönüyle hatırı sayılır bir güce sahip. Bunun en somut örneği, Kuzey Afrika’daki hareketlerin (elbette uluslararası güçlerin ajanlık faaliyetleri dışındakilerin), internet ve bloglar üzerinden örgütlenip yayılması. Zeynep Atikkan ve Aslı Tunç’un çalışması Blogdan Al Haberi, internet ve haber bloglarının söz konusu gücü üzerinde dururken yapılarını da inceliyor.
Haber bloglarında olup biteni bir anlamda yeraltı gazeteciliği şeklinde de adlandırabiliriz. Çünkü medya tekellerinin girmediği ya da giremediği haberi ve yorumları bloglarda olduğu gibi bulmak mümkün. Beri yandan sosyal medyanın, blogları öldürdüğü düşünülse de tam tersi; aralarındaki ilginç birliktelik her seferinde blogları öne çıkarıyor.
Atikkan ve Tunç, blogların bilinen gazeteciliği aşan bir yanının olduğunu vurguluyor; onları oluşturanlar, hızla “an”ı yakalamak zorunda. Bir tür fotoğraf çekmeye benziyor. Bu yönüyle zamanı olmayan zamanımız insanına sesleniyorlar. Tabii bu arada “Blogcular gazeteci mi?” sorusu etrafında şekillenen bir tartışma da sürüyor. O tartışmada öne çıkan yurttaş gazeteci kavramı da blogların geldiği noktayı özetliyor.
Blogdan Al Haberi, netameli bir konuyu daha sayfalarına taşımış: Dijital dünyanın kitleleri harekete geçirme gücü. Bloglar ve sosyal medyanın, insanları eskiye göre daha kolay örgütlediği açık. Ama kimilerinin havuza atlar gibi savunduğu “kurucu güç” değil bu. Ancak dönüştürücülükten bahsedilebilir. Bloglar ve sosyal medya, bir demokrasi kurulması yolunda kilidi açacak anahtarı bulmayı kolaylaştırabiliyor.
Atikkan ve Tunç, haberin okuru beklediği günümüz dünyasında “okurun araştırılmış doğru haberden yoksun kalıp kalmadığı” gibi bir sorununa dikkat çekiyor. İnternetin, insanları aptallaştırıp aptallaştırmadığı bir tarafa, stratejilerin internet nüfusuna göre şekillendiği düşünülürse, doğru bilgi ve haberin önemi de ortaya çıkıyor.
Bunlar, “Bloglar araştırmacı gazeteciliğe katkıda bulunabilir mi?” sorusunu da tetikliyor. Atikkan ve Tunç’un araştırmaları, soruyu “henüz değil” diye yanıtlamayı gerektiriyor. Ama bloglara destek sağlanır ve yatırımda bulunulursa neden olmasın…
Verilerin yanı sıra Atikkan ve Tunç’un araştırması, gazeteciliğin dijital ortamda; multi-medya kulvarında koşacağını gösteriyor. Şu mimi de koymalı: Bugün hızla gelişen ve geleceğin gazeteciliğinin merkezi olacak multi-medya ortamına ayak uydurmanın önemi tartışmasız. En az bunun kadar önemli olansa, orada verileceklerin içinin nasıl doldurulacağı. Yani rafine bilgi sorunu. Yoksa dijital veya internette olsun çamurdan olsun mantığı bizi, bir de tekelleşme kolaycılığıyla birleşirse, multi-medya çağında kerme bağlayan zihinler yaratmanın ötesine geçememe gibi bir durumla baş başa bırakabilir.
Yeni yorum gönder