“Uzun yıllardır, akşamları yatışımın tiyatrosu, dramı dışında Combray’ye ait her şey benim için yok olmuşken, bir kış günü eve döndüğümde, üşümüş olduğumu gören annem, alışkın olmadığım halde, biraz çay içmemi önerdi. Önce istemedim, sonra, bilmem neden, fikir değiştirdim. Annem, birini gönderip, Küçük Madlen denilen, bir tarak midyesinin oluklu çenetleri arasında biçimlendirilmiş gibi görünen o kısa, tombul keklerden aldırdı. Az sonra, o kasvetli günün ve iç karartıcı bir yarının beklentisiyle bunalmış bir halde, yaptığım şeye dikkat etmeden, yumuşasın diye içine bir parça madlen attığım çaydan bir kaşık alıp ağzıma götürdüm. Ama içinde kek kırıntıları bulunan çay damağıma değdiği anda irkilerek, içimde olup biten olağanüstü şeye dikkat kesildim. Sebebi hakkında en ufak bir fikre bile sahip olmadığım, soyutlanmış, harikulade bir haz, benliğimi sarmıştı. Bir anda, hayatın dertlerini önemsiz, felaketlerini zararsız, kısalığını boş kılmış, aşkla aynı yöntemi izleyerek, benliğimi değerli bir özle doldurmuştu; daha doğrusu, bu öz, benliğimde değildi, benliğimin ta kendisiydi. Kendimi vasat, sıradan ve ölümlü hissetmiyordum artık. Sonra ansızın o hatıra karşımda beliriverdi. Bu tat, Combray’de pazar sabahları (pazarları Missa saatinden önce evden çıkılmadığından), Léonie Halamın, günaydın demeye odasına gittiğimde, çayına ya da ıhlamuruna batırıp bana verdiği bir parça madlenin tadıydı…” Proust’un Kayıp Zamanın İzinde eserinde geçen bu eşsiz bölüm, Fransızcaya, “madeleine de proust” ifadesini kazandırmıştır. Genellikle çocukluğa dair güçlü bir hatırayı, bir an’ı birdenbire canlandırıveren, geçmişe açılan sihirli bir kapı işlevi gören kokuları, tatları, sesleri anlatmak için kullanılır.
Sizin de sık sık başınıza gelmiştir, edebiyat eserlerinde yer alan yiyecek tarifleri, iştah açıcı şölensel sofralar, bazen basit bir sandviç ya da bir parça çikolata bile okuru bambaşka yerlere götürür. Böyle durumlarda devreye giren istemsiz (ya da Proustien) bellek kimbilir sandıktan hangi hatıraları çıkarmış, hangi anları parlatmıştır. Bu aynı zamanda zihnimizde bazı kitapların, içlerinde geçen yemek sahneleriyle kodlanmasına sebep olur. Karakuş tatlısı denince Muzaffer İzgü’nün Ökkeş serisinin, fondan denince Çalıkuşu’nda Reşat Nuri’nin anlattığı fondan yeme adabının, tarhana çorbasıyla İnce Memed’in, patlıcanlı dolma yerken Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ının, sahanda yumurta mevzubahisse Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde... kitabındaki bir öyküde Mahir Ünsal Eriş’in iki arkadaşa ikişerli paylaştırdığı dört yumurtanın, domates suyu dendiğinde Sait Faik’in Mahalle Kahvesi kitabındaki Kör Mustafa’nın aklımıza düşmesi bundandır.
Kitaplarda geçen yemek sahneleri
Siyah Kitap’tan geçtiğimiz günlerde çıkan Edebi Ziyafet, hem edebiyat eserlerini lezzetli yemekler, mükemmel tatlar, iştah açıcı kokular vasıtasıyla anımsamayı hem de yemek yapmayı sevenlerin ilgisini çekecek. Jennifer Barclay roman, şiir ve oyunlardan seçerek bir araya getirdiği yemek tariflerini, bazen de kitaplarda geçen yemek sahneleriyle eşleştirdiği reçeteleri okura sunuyor. Kitapta “Başlangıç ve Atıştırmalıklar”, “Ana Yemekler”, “Tatlılar ve Şekerlemeler” olarak üç ana başlıkta gruplanan tariflerle birlikte kitaplardan alıntılar, yazarların yemeğe dair düşünceleri ve bazen de bir yemeğin ya da yiyeceğin farklı yazarların eserlerinde nasıl karşımıza çıktığı yer alıyor.
Moby Dick’teki dumanı tüten balık çorbasından Deniz, Deniz’de Charles Arrowby’nin öğle yemeğinde yediği tütsülenmiş balıklara; Ulysses’te Leopold Bloom’un iştahla tükettiği sakatatlardan Canterbury Hikâyeleri’nin Franklin’i için yazarın uygun gördüğü yağlı kekliğe; Deniz Feneri’nde Marthe’ın övünçle ikram ettiği “Boeuf en Daube”dan Madam Bovary’nin düğününde servis edilen tavuk yahnisine ve elbette Kayıp Zamanın İzinde’nin meşhur madlenlerine dek pek çok tarifin yer aldığı kitap bu sıcak yaz günlerinin rehavetinde hem lezzet hem de edebiyat peşinde koşanlara hediye.
Görsel: Dilem Serbest
Yeni yorum gönder