Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

İyi Bir Kitap Okuyunca Herkesle Paylaşırım



Toplam oy: 116
Edebiyat ajanı kimliğiyle tanıdığımız Nermin Mollaoğlu, Türk edebiyatını dünyaya tanıtan en başarılı ajans olarak bilinen Kalem Ajans’ın kurucu. Ajans, 2005 yılından beri hem yerli yazarların dünyaya tanıtılması hem de yabancı yazarların dilimize kazandırılması için çalışmakta. Mollaoğlu ile edebiyat ajanlığı kavramından sesli kitaplara kadar yayıncılık dünyasını ele alırken; “Bu ülkenin ne zaman ateşi çıksa, çevresindeki ülkelerde sorunlar olsa yayıncılık en az etkilenen sektörlerden biri olmuştur.” sözleriyle yayıncılık dünyasının son günlerine dair bakışını ifade etti.

Mesleğimi sorduklarında tam olarak EDEBİYAT AJANI diyorum. Hala edebiyatın ajanı mı olurmuş diye düşünenler oluyor. Bazılarına dünyadaki ilk edebiyat ajanının ben doğmadan tam 100 yıl önce Amerika’da çalışmaya başladığını anlatıyorum. Benim işimin tanımını daha uzun süre tartışmaya devam edeceğiz sanırım ama yaptığım iş şu: Türk yazarlarının eserlerinin farklı dillerde okunması için çalışmak, dünyanın her köşesinde yayımlanan kitapların Türkiye’de uygun yayıncı ile buluşması için köprü olmak.

 

Edebiyat ajanlığının büyük pazar dilleri dediğimiz İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca ve İtalyanca'da uzun bir geçmişi var. Ülkemizde yabancı dillerden Türkçeye kitap telifi satışı yönünde yarım asırdır yoğun şekilde ilerlemekte. Türkçeden diğer dillere 20 yıl bile olmadı. Ülke edebiyatımızı dünyada okutmada daha yolun çok başındayız.

 

Yazarları bazen yayınevleri üzerinden de temsil ediyoruz. Önemli olan Fikir ve Sanat Eseri Kanunu’nda (FSEK) belirtilen işleme haklarından olan çeviri hakkının kimde olduğu. Eğer bu hakkı yayınevine devretmişse biz de yayınevi üzerinden ilerlememiz gerekir. Çoğu zaman yazarların bu haklarını biz yönettiğimiz için direkt çeviri hak satışı yapabiliyoruz.

 

Bu ülkenin ne zaman ateşi çıksa, çevresindeki ülkelerde sorunlar olsa yayıncılık en az etkilenen sektörlerden biri olmuştur. Bu tüm cumhuriyet tarihi boyunca böyle oldu. Karantina dünya genelinde yaşandığı halde yayıncılığımız yine aynı tepkiyi veriyor. Satışlarda azalma olmasına rağmen başka sektörlere kıyasla en az hasarla ilerliyor.


Sesli kitap sever olarak sesli kitap seçeneklerinin artmasına çok sevindim. Karantina günlerinde daha önce sesli kitap deneyimi olmayanlar da bunu keşfettiler. Bundan mutlu oldum. E-kitaplar Türkiye’de daha çok kurgu dışı kitaplarda, ders kitaplarında tercih ediliyor ve bu şekilde devam edecektir. Kurgu kitabı e formatta okuma alışkanlığı Türkçe okur mayasında tutmadı.

Uluslararası edebiyat festivali düzenleyen dünyada pek edebiyat ajansı yok. Kalem olarak İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali’nin (İTEF) Türk edebiyatının tanıtımına çok yararlı olduğunu gördükçe mutlu oluyoruz, gurur duyuyoruz. İTEF sayesinde dünyanın diğer ülkelerindeki festivallerle de sıkı dirsek temasında oluyoruz. İTEF’i 2009'da ilk kez düzenlemiştik. 2008’de Türkiye’nin Frankfurt Kitap Fuarı’nda onur konukluğunun hemen sonrası, 2010 İstanbul Kültür Başkenti çalışmalarının hemen öncesiydi. İlk yıldan başlayarak çok sayıda yabancı yazarı İstanbul’da ağırlamaya başladık. Birçoğu Türkiye’yle ilgili önyargıları değişerek evlerine döndüler. Temsil ettiğimiz yazarların kitapları her zaman okuma listesinde büyük yer kaplıyor. Ve fakat yeni yazarlara, farklı coğrafyalardan kelimelere hep açığım. Keşifler yapmaktan çok hoşlanıyorum. Kurgu dışı hep az okuyordum; bu yıl bunu değiştirdim. Tek başına okur değilim. Bundan şunu kastediyorum. İyi bir kitap okuyunca bunu paylaşmayı seviyorum. Ruhuma uygun bir mesleğim var.
Kitap okumasaydım, kitap hayatımın içinde böyle büyük yer kaplamasaydı asla şu anki Nermin olmazdım, olamazdım. Kitaplar bize yaşadığımız zamandan daha çok beynimizi, kalbimizi büyüten organik besinler. Ayrıca dostlarımla kitaplar hakkında konuşmalarım da kişiliğimde etkili olmuştur. O paylaşımlar da çok değerli

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.