Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Karadeniz'de kadın olmak



Toplam oy: 1218
Kocasını kaçıran ninelerin, hiç kavuşamayan aşıkların, ölmek için eski evine dönmeyi bekleyen annelerin, anneannelerinin babaannelerinin koynunda büyüyen çocukların, ıslık çalarak haberleşen kadınların hikayeleri var kitapta.

Büyüdüğü coğrafya insanın kaderini belirler; inancınız, kimliğiniz, beden kuvvetiniz, dünyaya bakış açınız onunla şekillenir. Sevseniz de sevmeseniz de toprağınız hayatınızın bir yerinde sizi çeker. İnsan hikaye arar kendisine, merak eder. Tanışırken ilk sorduğumuz sorulardan biridir "Nerelisin?". Kan çeker deriz, toprağım deriz. Bizim oralıdır; kan bağımız varmışcasına sahip çıkarız gurbet ellerde. Adınızdan ve ne iş yaptığınızdan önce kimliğinizdir memleketiniz.

 

Karadeniz yaylaları, vadileri, nehirleri, denizi, ağaçlarıyla, horonlarıyla kelimenin tam manasıyla kocamandır. Çoşkuludur insanları, büyük yaşarlar, büyük görürler, şehirde önemsemediğimiz en ufak durumlar orada kocaman olur. İki Karadenizli kadın olan Leyla Çelik'in ve Elif Yıldırım'ın derlediği Yeşilden Maviye Karadeniz'den Kadın Portleri kitabında bu çoşkunun hikayeleri yer alıyor. Karadeniz kadın kimliğine ağırlıklı olarak yer verilen kitapta Karadeniz'in temel ve güncel problemlerine de oldukça değiniliyor. 

 

50 yazarın hikayeleri ve araştırmalarıyla Karadeniz'de kadın olmanın nasıl bir gönül ve beden gücü istediğini anlatan kitapta, Karadeniz kadınından yola çıkarak aslında bu ülkede kadın olmanın yerine, önemine ve zorluklarına değiniliyor. Anlatı ve tanıklıkların ötesinde akademik olarak da bir Karadeniz kaynağı olan kitap, bölgenin dil problemlerinden, Karadeniz müziğinden, kültür kavramının ve aktarımının yanlış anlaşıldığından ve sistemin bu yanlış aktarımı televizyon yoluyla insanların hayatlarına nasıl dayattığından, HES inşaatları ve direnen Karadeniz'den bahsediyor. Hatta hepsinin tarihçesini ve günümüzdeki halini anlatıyor. 

 

Karadeniz fotoğrafları ve Karadeniz'i anlatan şiirlere de yer verilen kitapta tanıkların anlattıkları bazen güldürse dahi genelde hüzünlendiriyor. Tarlada ayrı, evde ayrı çalışan kadınların ülkesi Karadeniz... Hikayesi, Amazon kadınlarına, Medea'lara dokunuyor. Annelerinin, ninenlerinin, komşu kadınlarının hikayelerini paylaşan yazarlar çocukluklarında gördükleri Karadeniz’den ve şehrin çiğliklerinden de bahsediyorlar. 

 

Yeşilden Maviye Karadeniz'den Kadın Portreleri bölgenin yaşantısını, dilini, kültürünü, yaşayışını, dostluklarını ve aşklarını, doğumdan ölüme yaşamın zorluklarını ve keyfini her yazarın kendi dilinin döndüğünce anlattığı, tıpkı Karadeniz gibi çok dilli bir kitap. 

 

Sevdası uğruna kocasını kaçıran ninelerin, hiç kavuşamayan aşıkların, ölmek için eski evine dönmeyi bekleyen annelerin, anneannelerinin babaannelerinin koynunda büyüyen çocukların, ıslık çalarak haberleşen, dağların sınırlarında sırtlarında yükle dolaşan kadınların hikayeleri var kitapta. Hani şunun şurasında beş on yıl sonra hiçbirimizin dinleyemeyeceği, belki bir daha asla anlatılmayacak olan hikayelerin bir derlemesi Yeşilden Maviye Karadeniz'den Kadın Portreleri.


* Görsel: Sinan Arık

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.