Eleştirmenlerce Borges, Bioy Casares ve Cortazar’ın öncülük ettiği edebi geleneği sürdürdüğü kabul edilen Arjantinli yazar Mariana Enriquez’in on iki öyküden oluşan kitabı Yangında Kaybettiklerimiz, geçtiğimiz günlerde Türkçede de yayımlandı. Kullandığı fantastik temalarla Latin Amerika’nın somut gerçeklerini perdelemeden ortaya koyarak anlattığı için beğeni toplayan Enriquez, Buenos Aires’in yoksul mahallelerinde geçen bu öykülerde, batıl inanışların, şehir efsanelerinin, kutsal söylencelerin gündelik şiddet ve korkuyla bir araya geldiği bir dünyayı seriyor gözlerimizin önüne. Cinayetleri, mutlu mutsuz evlilikleri, arkadaşlıkları, aşkı, uyuşturucuyu, uykusuzluğu, yoksulluğu, sapıklığı ve sapkınlığı, toplumsal baskıyı, diktatörlükleri, bazen gaipten gelen sesler, bazen birdenbire ortaya çıkan ya da ortadan kaybolan hayaletler, bazense aklın ve deliliğin sınırlarında gezinen karakterlerle harmanlayarak anlatıyor. Yangında Kaybettiklerimiz, yalnızca tarihsel gerçekliği fantastik bir kurguyla aktarmakla kalmıyor, bir yandan da bu gerçekliğin yarattığı travmaları kurgusuna dahil ediyor.
Metruk bir evde sol kolu eksik Adela, diktatörlük döneminde insanların katledildiği bir polis okulunun yerindeki pansiyonda gaipten sesler duyan kızlar, şehrin tarihi suç mahallerinde turistleri gezdiren suç turu rehberi, artık pek de sevmediği kocası bir otel odasında kayıplara karışan kadın, çöplerin arasında bulduğu kafatasıyla ideal ilişkiyi yakalayan kadın, evliliğini kurtaramasa da komşunun bahçesindeki yalnızca kendinin görebildiği zincire vurulmuş çırılçıplak çocuğu kurtarmaya niyetlenen Paula, nehre atılıp öldürülen sakat çocukların hayaletleriyle sürüklenen savcı Marina, erkek şiddetine karşı kendilerini yakarak şenlik ateşini başlatan kadınlar… Çoğunlukla kadın anlatıcıların içsel korkularını fantastik öğeler yardımıyla dışa vurdukları bu öykülerin ortak noktası, kadınların eninde sonunda kendilerini tutsak eden gerçeklikle yüzleşmeleri, hapsoldukları duvarları geçip sınırları aşmaları. Öykülerin fonunu oluşturan evsizler, uyuşturucu bağımlıları, yasal olmayan kürtaj sebebiyle kan kaybından ölen genç kızlar, ekonomik kriz, devletin katlettiği insanlar gibi şiddetin kaynağını oluşturan unsurlar ise kahramanların gündelik hayatının bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Diğer bir deyişle gerçek âlemden sanal âleme etrafımızı çepeçevre saran kaygı, şiddet ve korku unsurlarını alttan alta anlatmıyor, cımbızlaya cımbızlaya gözümüze sokuyor Enriquez.
Bir röportajında “Benim sevdiğim kurgunun dünyası kapkaranlık… Karanlığın benim için bir rahatlığı var,” diyen Enriquez’in öyküleri de tam olarak böyle. Ürkütücü ve huzursuz eden bu tekinsiz ve karanlık öyküler –tuhaf ama– bir yandan da insana iyi geliyor. Enriquez, “neredeyse gereksiz yere, neredeyse büsbütün zevkine” kirlettiğimiz gerçeği, gerçek olmayanla parlatıp okurun kucağına bırakıyor.
Görsel: Seda Mit
Yeni yorum gönder