Tokyo denince zihnimizde ışıltılı ve kalabalık bir kent canlanıyor canlanmasına ama son dönemde Japonya’dan gelen haberlere bakılırsa, aynı zamanda ülkenin yalnızlar başkenti Tokyo. Evlerine çekilen güruhla birlikte Tokyo’nun karanlıkta kalan yüzü de ortaya çıkıyor. Fuminori Nakamura, Hırsız adlı romanında işte bu noktada odaklanıyor; büyük bir suç şebekesinden koparak süreci tersine işleten ve yankesicilikle geçinen Nişimura’nın yaşamını da kentinkiyle beraber kurguluyor.
Henüz bir çocukken hırsızlığa başlayan, yalnız ve kendisini işine adamış Nişimura, eski sevgilisi ve –“mesleği” ona öğreten– Ishikawa ile ilgili hatıralarla harman oluyor. Kentin işlek ve zengin noktalarında kurbanlarını ararken denk geldiği bir olay ise yaşamını değiştiriyor adeta. Bir çocuğun annesiyle birlikte süpermarketten yiyecek çalmasına tanık olması, Nişimura’ya geçmişini hatırlatmasının yanında geleceğini belirleyecek olayların fitilini de ateşliyor. Bunların başında, kendisine yakın hissettiği o çocuğa yakalanmaması için yardım edişi geliyor.
Zamanlar arasında geçişler yapan Fuminori Nakamura, kahramanının Tokyo’nun arka sokaklarına benzeyen karanlık geçmişini ve vicdanını okura açıyor. Bir vakitler Nişimura’nın önünü kesip şöhretini elinden alan, fillerin tepişip çimenlerin tarumar olduğu kirli oyunların döndüğü arazinin acımasız adamı Kizaki ise bu kez o küçük çocuğu oyuna dahil ediyor.
Nakamura’nın çizdiği “kader,” Nişimura’nın tam anlamıyla içine giremediği kötücüllük ile vazgeçemediği vicdanı arasındaki gerilimi ortaya koyuyor.
Mecburiyet ve varoluş arasındaki ince çizgi
Yazar, Nişimura özelinde Tokyo’da hüküm süren acımasızlığı, karanlığı ve yalnızlığı resmederken insanın kuytu köşelerinde olup bitenleri, hisleri, hayatın kıyısında konumlanışları veya tam ortasındayken düşülen ateşi gündeme getiriyor.
Suçun, büyük patronlar ile onların ezdiği çaresizler arasındaki ilişkinin bir muhasebesini de yapan Nakamura, Nişimura yardımıyla henüz bütünüyle tüketilmemiş aydınlığı okura sunuyor. Bir diğer ifadeyle, okuru en dibe çekerek oradan yukarıya doğru tırmanmasını sağlıyor. Bunu da Nişimura ve onun el verdiği çocuk ile ikisinin ortak noktası olan hırsızlık üzerinden işliyor romanda.
Suç dünyasının hırpalayıcı ilişki ağına Tokyo’nun karanlık tarafını; yalnızlık ve umursamazlıkla örülü yanını da katan Nakamura, hem küçük çocuğun hem de Nişimura’nın temiz kalmış kişiliğini gün yüzüne çıkarıp felsefi bir roman kotarıyor.
Yazarın, kitabın omurgasını oluşturan hırsızlığı mecburiyet ile varoluş arasındaki ince çizgiye oturtması ise satır aralarına ahlaki sorgulamaların ilişmesini sağlamış. Ara sıra kendi çocukluğunu hatırlayan Nişimura’nın yardım ettiği çocuk, bu anlamda, kitabın bam teli. “Yazgısının” üstesinden gelmek için canını dişine takan ikili, aynı zamanda Tokyo’nun arka sokaklarındaki karanlıktan çıkışı temsil ediyor.
Nakamura’nın anlattığı hikaye kadar Hırsız’ın alt metinleri de, gerçeklik ile kurmaca arasındaki köprüyü oluşturmuş. Bu bakımdan roman, tedirgin etse de, okurun umudunu diri tutmasını sağlayan bir kitaba evriliyor.
Görsel: Akif Kaynar
Yeni yorum gönder