Sevgisini göstermeyi zayıflık olarak kabul eden biri için, insana en yakın bütün o canlılar arasından kendisine örnek alabileceği yegane tür kedilerdir şüphesiz. Her kedinin mizacı farklı olsa da, her canlı gibi çevresel faktörlerden ve etrafını saran diğer canlılardan etkilense de, genele baktığımızda görürüz ki, kedinin guruldanması, sevgisinin değil hoşnutluğunun ifadesidir. Onu bir gün bırakabileceğiniz hususunda kaygılanmaz kedi, sizi hoş tutmaya çalışmaz; hatta o gururlu duruşu alttan altta sizsiz de gayet iyi idare edeceğini fısıldar gibidir. Kedi sizi şımartmaz, şımartılmayı da beklemez; yollarınız bir gün ayrılırsa bunun üzerinde de pek fazla durmaz. Kısacası kediler “seviyeli ilişki” için çok uygundur. “Araplar kediye hayranlık duyar, kadınları ve köpekleri hakir görürler, çünkü onlar sevgilerini belli ederler ve sevgi, kimilerine göre, zayıflığa işaret eder. Öyledir belki. Ben sevgimi fazla belli etmem,” diyen Charles Bukowski de, bu ifadeleriyle politik doğruculuğa hiç aldırmadığını hissettirip ırkçılık ve cinsiyetçilik suçlamalarına kapı açmaz sadece, Kediler’in henüz ilk sayfalarında bu canlı türüne duyduğu ilginin köklerini mizacındaki bu taşlaşmış utangaçlıkta gösterir.
İngiltere menşeili yayıncı Canongate’in bir araya getirerek Kasım 2015’te yayımladığı Bukowski’nin kedi temalı düzyazı ve şiirleri, kısa sürede Türkçe okuruna da ulaşmış bulunuyor. Bu derlemede tüm netliğiyle karşımıza çıkan tablo ise, Bukowski’nin bir yandan kendisini en çok kedilere benzetirken, diğer yandan da en çok kedilere benzemek istediği; hayatına en rahat kedileri aldığı ve kediye benzeyen insanların özlemini çektiği... Canongate’in hazırladığı tanıtım metninde, kedilerin, serseri olarak bilinen Bukowski’nin yumuşak yanını ortaya çıkardığı belirtiliyor; fakat burada kastedilen kedilere sunulmuş bir sevgi değil, kedileri öne sürerek yazarın kendisi için aradığı bir hoşgörü olmalı. Bunun sorumluluğunu da ona sevgisini saklamayı öğretenlere yüklemek gerekir belki de...
Her kedinin mizacı farklı olsa da, genele baktığımızda görürüz ki,
kedinin guruldanması sevgisinin değil hoşnutluğunun ifadesidir.
“İşte size harikulade bir kedi. Dili dışarıda, şaşı. Kuyruğu kesik. Harikulade bir kedi, sezgileri güçlü. Röntgen çektirmek için onu veterinere götürdük –ona araba çarptı. Veteriner, ‘bu kediye iki kez araba çarpmış, vurulmuş ve kuyruğu kesilmiş,’ dedi. ‘Ben bu kediyim,’ dedim. ‘Kapıma geldiğinde açlıktan ölmek üzereydi. Nereye geleceğini biliyordu. İkimiz de sokak serserileriyiz.’”
Kitabın bir özeti sayılabilecek “Kedilerimden Öğrenirim” adlı şiirinde “Kendimi kötü hissettiğimde/ Tek yapmam gereken/ Kedilerimi izlemektir/ Cesaretim/ Yerine gelir./ inceliyorum/ Bu yaratıkları.// onlar/ öğretmenlerim/ benim” diyor Bukowski. Kedili videoların izlenme rekorları kırdığı, Kediler’in şimdiden çok sattığı (bunda kitabın inceliğinin de payı vardır mutlaka) düşünülürse, kendisini kötü hissettiğinde kedilere sığınan bir tek Charles Bukowski olmasa gerek... Yine de diyebiliriz ki, öğretmen aynı bile olsa, her öğrenci farklı bir şey öğrenir ondan.
* Görsel: Elif Demir
Yeni yorum gönder