Yaşamak için mi çalışıyoruz, çalışmak için mi yaşıyoruz? Daha aklımızla benliğimizi tam manasıyla tanımlayamazken, tercih ettiğimiz okullardan mezun olup bir iş yerinde 9-6 mesaisi için insan kaynaklarına "sevdirmeye" çalışırken buluyoruz kendimizi. Ay başında yatan maaş, ev kirası, faturalar derken bir bakmışız zaman geçiyor. Şirket politikaları, ayak oyunları, gündelik hayatta yan yana gelmeyeceğimiz insanlarla ahbaplık etme mecburiyetleri… Sonuçta bizim hâlâ hayatta olduğumuz çağda artık gündelik hayatı idame ettirmek bir şans ve direnme biçimi olarak kayda geçiyor. Resmi rakamlara göre ülkedeki işsizlik oranı %10,2. (15 yaş üzeri Mayıs 2017 TUİK açıklaması.) Artık üniversitelerden mezun olan gençlerin bile okudukları bölümlerde iş bulmaları çok zor. Burada kocaman bir kararsızlık ve umutsuzluk var ama onu bir köşeye bırakalım.
Publicis Ajansı’nın yaratıcısı, Perpediculaire adlı edebiyat dergisinin kurucularından biri ve aynı zamanda reklamcılık gurubunda Betor-Pub CFDT’nin sendika koordinatörü olan Fransız yazar Laurent Quintreau iş dünyasındaki deneyimlerinden esinlenerek kitaplar yazıyor. Quintreau’nun 2006 yılında yazdığı bir şirketin iç yüzünü anlatan ve orijinal adı Marge Brute olan kitabı ilk kez Dedalus tarafından Cennet Cehennem Araf adıyla yayınlandı.
Dante’nin İlahi Komedya'sı misali "cehennem", "araf" ve "cennet" başlıklı üç bölümden oluşan bu eser, uluslararası bir şirketin on bir kişilik yönetici toplantısının ortasına bırakıyor okuyucusunu. Saat 11.00 ile 13.00 arasında yapılan bir toplantıda on bir kişinin aklının içerisine tek tek misafir ediyor bizi Quintreau. Bunu yaparken bilinç akışı tekniğini kullanıyor, anlatımına noktayla değil virgülle devam ediyor. Yine İlahi Komedya’da olduğu gibi birinci tekil kişi anlatımlarla, her defasında o masanın etrafında oturan on bir kişiden biri olmanızı sağlıyor. Herhangi bir toplantı masasında otururken sizin de aklınızdan geçenleri kitabın içerisinde bulmanız oldukça mümkün. İnsan ister istemez kendini teşhir edilmiş gibi hissediyor.
Kapitalizm çarkının bir şekilde dahil olmuş ve orada kendince bir yer edindiğini düşünen herkesin artık bu devirde oturdukları koltukların her daim nasıl bir sallantıda olduğunu ve hayatlarından nasıl endişe ettiklerini anlatıyor kitap. Aklımızın içerisinde sürekli bizi yoran o bitmeyen hayat gailesinin ve endişenin yanı sıra yaşamın içerisinde kadın ya da erkek ama bir şekilde kendince bir insan olarak devam etmenin, görünürlüğünün ve görünmezliğin derdini de sorguluyor. Kişilerin özel hayatlarından tutun da masanın etrafında otururken birbirleri hakkında düşündüklerinin en ince ayrıntısına kadar okuyucusuna sunuyor.
Büyük bir şirketin içerisinde çalışmak, kendini her gün yeniden "sevdirmek" manasına gelebilir. Her gün elimizde olan sosyal medyayı kullanma biçiminizden tutun da giydiğiniz kıyafetin markasına kadar her şeyiniz göz önünde tutulur hakkınızda konuşulurken. Üstelik bu en yakın çalışma arkadaşlarınız tarafından yapılır genelde ve siz de kendinizi aynısını yaparken bulursunuz zamanla. İşte Quintreau da romanında paranın ve kariyerin mutluluk demek olmadığını fısıldamaya çalışıyor. Ailemizden daha çok zaman geçirdiğimiz insanların aslında hakkımızda pek de iyi şeyler düşünmediğini, düşünmemize yol açıyor.
Okurken kahkahalar atacağınız, insanlar ve yaptığınız iş hakkındaki düşüncelerinizi tekrar gözden geçirmenizi sağlayacak, kendince küçük bir isyana teşvik eden bir eser Cennet Cehennem Araf.
Yeni yorum gönder