Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Kitap İçin 2: Kendi izini süren keşşaf



Toplam oy: 1222
Selçuk Altun
Sel Yayıncılık

Aforizmaları, değinileri, polemikleri, anektodları içeren, yine bin maddeden oluşan Kitap İçin 2, birincisinden dört yıl sonra yayınlandı. Selçuk Altun bu  kitapta, keşif  çalışmalarını daha da derinleştirip genişleterek okurlarıyla paylaşıyor. Üçüncü bin ise, Cumhuriyet Kitap'ta çoktan başladı: Kendi izini süren bir keşşafın, araştırma ve buluntu sonuçlarını gün ışığına çıkarma eylemini bitirmesi zaten beklenmiyordu.

Hele o bir  romancıysa!

Dolayısıyla Altun'un birbirinden bağımsız- özgür; kimi zaman başına buyruk, kimi zaman da birbirleriyle kesişen maddelerden oluşturduğu continuum kendini çoğaltarak sürecektir.

                        *

Ben, Kitap İçin 2'yi okurken  şunu daha iyi anladım: Böyle bir  çalışma, olağanüstü bir edebiyat heyecanının yanı sıra, aynı şiddette yaşam sevinci ve coşkusu olmadan  kotarılamaz; ve böyle bir iş, ancak içtenlikle ve kendine de doğruları söyleyerek yapılabilir. Zira az önce belirttiğim gibi, yazar kendi kendinin keşşaflığına soyunmuş, kendi izini sürmektedir.  Daha açık ifade edersem: Altun, kaleme aldığı maddeleri – en az romanları kadar- kendini var etmenin bir yolu olarak görüyor; hem okuduğunu, öğrendiğini; hem de bildiğini itiraf ediyor; bunu  büyük bir samimiyetle ve doğrulukla yapıyor.  
    
Kitap İçin'leri çekici kılan da, okuru yazara yakınlaştıran da bu.  
    
Ancak bu tutumun okuru sorguladığı, köşeye sıkıştırıp itiraf etmeye zorladığı da söylenebilir. Bu konuyu  kendimden örnek vererek, açık yüreklilikle açıklayayım: Kimi buluntuları, keşifleri  okuduğumda, ben bunu bilmiyorum dediğim çok oldu. Bundan dolayıdır ki yazara sıkça gıpta ediyor, hatta onu kıskanıyorum.        

Gerçi daha çok bilgiye, daha çok kültürel  buluntuya sahip olma güdüsüyle, yazarın alttan alta mırıldandığı  hayıflanmalar hissedilmiyor değil. Fakat başta söylediğim gibi, bilgi edinme bağlamındaki continuum'un sonu yok. Eldekiler, süregelen keşifler ve daha sonra edinilecek olanlar, hiç kuşkusuz yazarın edebiyat ve yaşam sevincini artıracak, ama hiçbir zaman işba noktasına ulaştırmayacaktır...

 Bu - zaten- biz okurların arzu ettiği bir şey değil!      

                        *
Kitap İçin 2'de yalnızca aforizmalar, kıs(s)alar, ipuçları, iz'ler yok; polemikler ve bazen oldukça sertleşen kritikler de var. Ancak bunlar,  yazar, - - bir başkasının değil, doğrudan kendi izini sürdüğü, kendini var etmek için yazdığından - - karışık değil, açık ve samimi! Kısacası Selçuk Altun, bu tür değinilerinde, sözünü sakınmadan, sağa sola sapmadan, bazı anıştırmalar, göndermeler yapmadan dosdoğru söylüyor: Cepheden yaklaşan bir  polemikçi  o; oyundan oyuna geçmeden, arkadan dolanıp  puan almaya çalışmadan yapıyor eleştirisini. Böylece, bu maddeler de diğerleri gibi, önemli birer iz kaydı olarak muhteviyatta yer almış oluyor.

                        *

Kitap İçin'lerle ilk kez buluşacaklara bir önerim olacak: Bu kitaplarda sunulan maddeler küçük birer drajedir. Daha  kapsamlı, daha etkili dozlar için, keşşafın size verdiği ipuçlarının izini sürmelisiniz. 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.