Hayat klişesiz geçmez. Hatta çoğu kez klişeler bir nevi sosyal arketip olarak iş görüyor. Amerikan filmlerinden gidelim: Arka bahçede kendi kendine beyzbol oynayan çelimsiz oğlan, lisenin popüler kızı, çocuklarıyla kaliteli zaman geçirmeye ayarlı idealist anne, sosyal hayata uyum sağlayamayan gaziler, zenginleşme hayaliyle çalışan, daha çok çalışan orta sınıf üç çocuklu babalar... Örnekleri sonsuza kadar uzatabiliriz elbette. Nedir, Alain Robbe-Grillet ise pek haklı, şöyle diyor: "Klişeler, birinin onlardan kaçmasının mümkün olmadığı hammaddelerdir; kurbanı olmaktan kaçınmak için, onlarla nasıl oynayacağınızı bilmelisiniz."
George Saunders ise, çağdaş Amerikan edebiyatı liginde iyi bir oyuncu. Hatta aldığı epey prestijli ödüllere bakarsak, iyi bir oyun kurucu bile sayılabilir: PEN/Hemingway Ödülü, Ulusal Edebiyat Ödülü, O’Henry Ödülleri koleksiyonuyla dolu olan ödül köşesini, bu yıl ilk kez verilen Folio Ödülü ile taçlandırdı. (Hemen hatırlatalım, Folio, Man Brooker’a rakip olarak çıktı ve 67 bin dolar değerinde.) 1996’da yayımlanan ilk öykü kitabı İç Savaş Diyarı ile övgüleri toplamaya başlayan ve "dâhi"addedilen Saunders, Türkçeye çevrilen ikinci öykü kitabı Aralığın Onu’nda klişelerin ironik boşluğuna kuruyor oyununu.
İnsanlığın evrensel ikilemleri
1995-2009 arasında yazdığı on öyküden oluşan kitapta, modern Amerikan toplumu merkezli, ama evrensel bir insanlık durumu psikanalizine şahit oluyoruz. Yukarıda bahsettiğimiz klişelerin her biri takıp takıştırmış, Saunders’in öykülerinde boy gösteriyor. Ancak ustaca bir manevrayla Saunders, bu öyküleri insanlığın ezeli ve ebedi ahlaki ikilemleri eksenine oturtmayı beceriyor. İstisnasız her öykünün yüreğinde böyle bir ikilem mevcut: O an geldiğinde insan ne yapmalı; çıkarlarını mı gözetmeli, yoksa çıkarları pahasına iyi ve doğru olanı mı yapmalı? Böyle ifade edip formüle döküldüğünde, öyküler bir çeşit iyilik propagandası gibi anlaşılmasın. İçini oyduğu klişeleri doldurduğu alaycılık ve şakayla, bunun da üstesinden gelmeyi başarıyor Saunders. Öykülerde bu yakıcı ikilem genellikle komik, hatta trajikomik kırılma anlarında parlıyor. Yine, doğru kararı vermenin ezeli gerginliği de, Saunders’in ellerinde trajikomik bir şekil alıyor.
Öyküler konularıyla ve kurgularıyla da ilham verici ve keyifli bir okuma sunuyor. Özellikle bir çeşit distopik bilimkurgu öyküsü olan "Örümcek Kafasından Kaçış," tersine çevrilmiş çağdaş bir Milgram Deneyi. Kitaba ismini veren "Aralığın Onu" ise, son aşamadaki bir kanser hastasının intihar girişiminin bir çocuk tarafından sekteye uğratılması şeklinde özetlenebilecek bir hikayeyi, dili ve kurgusu sayesinde her anlamda çoğul bir okumaya çeviriyor.
Saunders’ten bahsederken atlamamamız gereken bir diğer husus ise, hiç şüphesiz iç konuşmalar. Bilinç akışı tekniğinin tedavüle girmesiyle birlikte Joycevari bir havzada toplanan iç konuşma, Saunders’in kaleminde bir arka dönüşüyor. İç konuşma uçsuz bir bilinç akışı olmanın ötesinde, kurgunun görünmez ağlarını örecek, belli bir amaca hizmet edecek şekilde kullanılıyor. Nedir, klişelerle oynayacaksanız, takım arkadaşlarınızdan birinin Saunders olduğundan emin olun.
* Görsel: Michael Kvium
saunders'ın türkçeye çevrilen ilk öykü kitabı pastoralya'dır, aralığın onu değil. yayınevinin kapanmış olması yok sayılmasını haklı çıkarmıyor.
Yeni yorum gönder