Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Korkuluk gibi yaşayan adam



Toplam oy: 1030
Juan Rulfo
Doğan Kitap

Meksikalı Juan Rulfo, yaşadığı kadar yazan biri değil ne yazık ki. Fakat onun, kaleme aldığı az sayıdaki yapıtıyla pek çok ismi etkilediğini söylemek lazım. Ülkesi Meksika ve Latin Amerika edebiyatının önemli isimlerinden olan Rulfo'nun tek romanı Pedro Paramo.

 

Romanın anlatıcısı Juan Preciado, annesine verdiği söz üzerine Comala köyüne babası olduğu söylenen Pedro Paramo'yu aramaya giden ve deyim yerindeyse yaşamının gizli ya da eksik kalmış bir yanını keşfe koyulan bir adam.

Aradığı Pedro Paramo'yu belirgin kılan özellik ise haşin bir toprak ağası oluşu.

 

Rulfo'nun kotardığı kurgu, epey hır gür içinde gidip gelen hayatları gözler önüne seriyor. Pedro Paramo'nun yanına zor yaklaşılıyor ve öyle pek kolay hesap vermeyen kişiliği hemen herkesin ona korkuyla bakmasına neden oluyor. Öte yanda kesişen ve buluşan yaşamlar silsilesi beliriyor. Buna, arada sırada çıkagelen ölmüş annnenin ruhu, sesi ve sözleri eşlik ediyor.  

 

 

Juan Preciado'nun köye gelişini özetleyen cümle ise ileriki satırlarda karşımıza dikiliyor: “Babam olduğu söylenen Pedro Paramo'yu bulmaya geldim. Beni buraya bir hayal getirdi.”

 

Duruma bakılırsa köyde heyecanlı bir bekleyiş de var: Pedro Paramo'nun ölümünü arzulayan ve köyden göçüp gitmemiş ahalinin bekleyişi bu. Rulfo'nun deyişiyle “korkuluk gibi yaşayan” Paramo'nun, beklentinin aksine ölmeye pek niyeti yok; adeta bir karabasan gibi dimdik ayakta kalıyor toprak ağamız. Anlatıcı Preciado, Paramo'yu “kötülüğün ta kendisi” diye tarif ediyor tüm bunların üstüne.

 

 

 

Pedro Paramo, kişiliği ve yaptıklarıyla çalkantılı ve çatışmalı Meksika tarihinin simgelerinden biri gibi. Onun etrafında dönen hikâyede aşktan ayak oyunlarına, köy halkını ezen bir zalime karşı duyulan korkudan bu korkunun tetiklemesiyle isyana kalkışan insanlara dek pek çok olay yer alıyor.

 

 

Bir bakıma Rulfo, bu tek romanıyla rafine hayatlarımıza, sakatlanmış ve hırçın yaşamlardan bir parça sokuyor.


 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.