“Sevgili Okur,
Hep inanmışımdır ki, ben, yapıtlarının bazılarını kendi itiraf etse de etmese de, diğerlerinden daha çok seven yazarlar grubuna aitim.
Bu sevgi, seyrek olarak yapıtın edebi değeriyle ya da okurdan gördüğü ilgiyle, yayımının başarısı ya da başarısızlığıyla ilgilidir. Somut bir nedeni sayılamaksızın, insan kendisini bazı yapıtlarına daha yakın hissedebiliyor. Roman yazarlığı gibi garip bir mesleği üstlendiğim 1992 yılından bu yana, Marina, benim en sevdiğim yapıtlarım arasında.”
Carlos Ruiz Zafon, “Marina”sı için böyle diyor özgür bir çeviriyle, romanın başına yazdığı önsözünde. O öyle diyorsa, bizlere de bunu kabul etmek ve Marina’yı öyle okumak kalıyor.
Bu duygularla başladım Zafon’un romanına ve Oscar Drai’nin –ilk gençlik ve gençlik hatta olgunluk arasında şaşırtıcı geri dönüşler ve ataklarla dolaşan- gizemli macerasına, Peter Schwaar’ın Almanca çevirisinden. Yanıtlara ilişkin duygularla da bitirdim.
Yapıtın Türkçe'ye çevrilip okura sunulabileceğini umarak ve de plotu hakkında sevenlerini ve tutkulu okurları kızdıracak bilgileri ‘sızdırmaktan’ kaçınarak, Marina’nın bana kazandırdıklarını aktarmaya çalışmak en doğrusu gibi görünüyor.
Ancak, önce, Carlos Ruiz Zafon. İspanya, Barselona 1964 doğumlu. Collegi Sant Ignasi-Sarria Cizvit okulunda okuyor. Cizvit okullarının disiplin ve katılıklarıyla Katolik dünyasındaki ağırlıklarını, Türkiye’deki Cizvit okullarından çıkarsamak mümkün.
Bu denli yoğun bir disiplin ve baskıya karşın küçük Zafon’un, o yaşlarından itibaren büyülü bir kurmacada ayrı bir ‘yaşam’ oluşturmaya başladığını, yazmaya yöneldiğini görüyoruz.
Kırmızı fırın tuğladan yapılmış Collegi Sant Ignasi-Sarria, karanlık koridorları, gizli geçitleriyle küçük Carlos’a fantastik çağrışımlar yaptırmayı ve giderek bu yeteneğiyle okurlarının ilgisini çekme gücünü vermeyi başarmış.
Zafon, sonra, Barselona’da bir reklam ajansında çalışmaya başlıyor, 1994’e kadar. Ardından, Los Angeles’e yerleşiyor Carlos Ruiz Zafon ve romanlar, senaryolar yazmaya başlıyor. Bu döneminde, önemli İspanyol yayınları El Pais ve La Vanguardia’ya da yazılar gönderiyor.
Ününü tüm gezegene yaydığı romanı, Rüzgarın Gölgesi. İlk çıktığında pek ilgi görmüyor bu beşinci yapıtı, ancak kısa süre içinde İspanya’da çok satanlar listelerinin ön sıralarına haftalar boyu yerleşiyor. Ardından da, birçok dile çevriliyor ve milyonlara ulaşan satış rakamlarına erişiyor.
Marina, Zafon’un en sevdiği romanı, kendi gittiği okula çok benzeyen bir okulda yatılı okuyan bir öğrencinin başından geçenleri, Oscar Drai’nin aşkının ardından yaşadığı macerayı anlatıyor. Marina’nın önermesiyle siyahlar giyinmiş gizemli bir kadının mezarlık ziyaretini izlemeleriyle başlayan öykü, bir dönemler Barselona’nın en zenginleri arasında bulunan bir kişinin yaşamından, bizzat Marina’nın sırlarına ulaşan bir süreçte Oscar’ın ilk gençliğinin gençliğinin ve olgunluğunun tanıklığıyla aktarılıyor.
Marina’yı yazdığında ‘yolun yarısında’ olan Carlos Ruiz Zafon’un, çocukluğunun izlerinden hareketle oluşturabildiği atmosfer, ilk satırdan itibaren beni içine aldı, sonuna kadar da aynı heyecanla götürdü. Zafon’un, yapıtlarını herkese okutabilmedeki becerisi böylece kanıtlanıyor olsa gerek. Ancak bununla kalmıyor Carlos Ruiz Zafon ve hiçbir zorlanma belirtisi vermeksizin zengin sınıf içindeki çatışmalar, çelişkiler arasından çocuksu denebilecek naiflikteki yaklaşımına karşın, büyük bir ustalıkla geçebiliyor.
Siyahlar giyinmiş gizemli kadının peşine –ki, siyahlar giyinmiş gizemli kadın artık ancak çocuk masallarında gösterebilecekken kendini- taktığı okurla birlikte Oscar, Barselona’nın kendi ifadesine göre artık olmayan havasını heyecanla soluyor ve zenginlikle başarı ve mutluluk arasındaki ilişkileri sorgulatıyor.
Başkalarına, çocuklara ilk adımda, hoş düşler gördürmek için tasarlanmış oyuncakların nasıl ürkütücü fantastik figürlere dönüşebileceğini, ‘ilk suç’un ne denli önemli olduğunu –bir toprak parçasını ilk olarak çevirip kendine mal edenin asla unutulmayacağını-, zenginliğin, aşk uğruna hiçe sayılabileceğinin bir ‘masal’ motifi olarak görülemeyeceğini biz, Oscar’la birlikte güçlü bir biçimde anımsıyoruz.
Carlos Ruiz Zafon’un bilebildiğim kadarıyla Türkçe’de iki romanı yayımlandı: Rüzgarın Gölgesi ve Meleğin Oyunu. Marina’nın da dilimize kazandırılarak bu yapıtlara ekleneceği bir umut olarak korunmalı.
Yeni yorum gönder